20 Kasım 2017 Pazartesi

Dedeyle rakı içmek

bir duble içtim, 25 yıl yaşlandım; dedem bir duble içti, 25 yıl gençleşti. kendimizi 50 yaşında iki eski dost gibi denize bakarak konuşurken bulduk. hayat benim önüme serilmişti, dedemin ise arkasında bıraktığı engebeli yoldu. aynı anda aynı noktada olmak için dedem 75 senedir yeryüzündeydi, ben ise tüm çömezliğimle daha çeyrek asırımı yeni devirmiştim.

eskimiş bir ahşap masanın üzerinde, arabanın buzdolabında istiflediğim buzları büyük bir keyifle çıkarttım. kavun, peynir ve ara sıcaklardan oluşan dünyanın en güzel sofrasında, kadehlerimizi ömüre kaldırdık. hayat yaşanmışsa, adına ömür derler. 4 yaşındaki torunu tabaktan kavunu çalıp kaçtığında öyle güzel güldü ki; tanrıda bile olmayan bağışlayıcılığı gördüm. 50 sene önce genç olan dedem, rakısından küçük bir yudum alıp beni dinledi. nasihat vermekten fersahlarca uzaktı, ben anlattım o sustu. "önce istikbal" dedi her zamanki gibi. yıllardır demlenen sözleri, o kadar az ve özdü ki, ben de fazla konuşmak istemedim. zamandan bağımsız bir sahilde, güneş dağların arkasından batarken ikinci dubleler için masadan kalktım. yol yordam bilmeyen, para verdiği herşeyin ilelebet sahibi olduğunu düşünen, sesini yükseltmeden konuşamayan, kornaya basmadan araba süremeyen insanların arasından; konuşmadan da anlaşabileceğim bir insanın yanına gelmek iyi gelmişti. hayatı durduk yere kendimize ne kadar zorlaştırdığımızı, iyi niyetle bir dakikada çözülecek işleri kötü niyetimizden dolayı yıllarca çıkmaza sürüklediğimizi düşündüm. 
sevdiğim ve saydığım insana sakilik yapmak, para için istemediğim işlere katlanmaktan çok daha önemliydi. paranın geçmediği güzel anlar vardır, o anların birisinde olduğumun farkında olduğuma bile sevindim. "hayatımın en güzel günleriymiş, sonradan anladım" demeyecektim, sıcağı sıcağına yaşıyordum bu güzelliği.

bu anlar için hazırladığım şarkıları arabanın teybinden hafifçe çalmaya başladığımda, müzeyyen senar'ı çok seven dedem hafiften eşlik etmeye başladı. deniz kenarına gelirken bile en temizinden gömleğini giymiş, yakasına çiçeği iliştirmişti yine; takım elbise başka kimseye bu kadar yakışamazdı. yaşlanınca, aynen dedem gibi olmak isteğim geldi yine aklıma. gözlerimi kapatıp küçük bir yudum da ben aldım. yalnız geçen tüm zamanlarım, özlemlerim, hayal kırıklıklarım, umutsuzluklarım ve beklemelerim paramparça oldu. uzun süredir bu an için yaşadığımı biliyordum. müzeyyen abla'ya eşlik eden dedem, kadehini eşine doğru kaldırıp yarım asırdan fazla süren evliliğini küçük bir jestle kutsadı. 

zaman boğazımızdan akıyordu; kimin kaç yaşında olduğunun hiç bir önemi yoktu.

kaynak: https://eksisozluk.com/entry/16223967

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.

About