25 Mayıs 2019 Cumartesi

Yönetimin Mesaisi Başlıyor

Yönetimin mesaisi başlıyor

Galatasaray derbisinden itibaren Türk futbolunu yöneten ellerin uzaktan kumandalı kararlarıyla yarışın dışına doğru itilen Beşiktaş, Avrupa Ligi’ne direkt grup aşamasından katılmak için son derece önemli son hafta maçına seyircisi önünde çıktı. Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda sahaya sürülen ilk on bir, vedaya hazırlanan Şenol Güneş’in, Necip ve Quaresma sevdasından asla vazgeçmeyeceğini anlamamız bakımından önemliydi. İyi ki, Şenol Güneş dönemi bitmiş. Yaşanan iki şampiyonluk için hocaya teşekkür ederim ama son iki sezonda yaptığı hataları sindirecek kadar şahıs odaklı bir Beşiktaş sevgimin olmadığını da belirtmek isterim. Genel manada Beşiktaş camiasının sorunu, özel kişileri Beşiktaş tüzel kişiliğinden yukarıda tutma gayretkeşliği. Şenol Güneş de bu durumun güncel bir örneği.
Geçmişte yaşayarak öğrendiğimiz şekliyle, Beşiktaş orta alanında Atiba tek kalır da önünde top kazanımı düşük iki sekiz numara oynarsa, kalede iki gol görmemizin her türlü garantisi var. Nitekim Kasımpaşa da iki gol bularak kendisinden bekleneni yaptı. Hani koskoca ikinci devre boyunca sadece iki maç kazanabilen Kasımpaşa. Necip sağ bek, Larin sol açık… Üstüne Quaresma ve Caner’in top kayıplarını da ekleyin alın size ödüllü bir gerilim filmi senaryosu. Allahtan Güven Yalçın sahneye çıkıp bireysel yeteneklerini konuşturdu da, arkadaşlarını sezonu erken açma derdinden kurtardı. En azından işbaşı yapacak hocaya daha geniş bir zaman kazandırdığı için Beşiktaş yönetiminin de genç Güven’e duacı olduğunu düşünüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Kasımpaşa yerine daha dişli bir rakiple karşılaşmış olsaydık mağlubiyet işten bile değildi.
İyisiyle, kötüsüyle sezon bitti. Şimdi yönetimin terleme zamanı. Laf salatasıyla, “daha vaktimiz var” sakızıyla, “ince eleyip sık dokuyoruz” martavalıyla hem taraftarı hem de kendilerini kandırmadan adım adım yeni bir takımın temellerini atmak zorundalar. Bakın yukarıda “Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda…” şeklinde başlayan bir cümle kurduk. Gökhan 34, Adriano 34, Burak 33 yaşında. Orta alan onsuz olmuyor dediğimiz Atiba seneye 37 olacak. “Kontratım var, hiçbir yere gitmiyorum” derse, nurtopu gibi 36’lık bir de Quaresma’mız var cepte. Üstelik bu isimlerin aldıkları ücretler de (Atiba hariç) maaş skalasının üst sıralarında yer alıyor. Bu ne demek? Beşiktaş yönetim kurulu, geçmişte günü kurtarmayı düşünmüş ve maaş/performans verimliliğinin sürdürülemez noktaya geleceğini öngörememiş demek. Şimdi bu kaotik takım mühendisliği nasıl düzeltilecek? Yoksa yeni teknik direktörle sözleşme imzalanır imzalanmaz bomba onun kucağına mı bırakılacak? Bunları yaşayarak göreceğiz. Dorukhan gibi, Güven Yalçın gibi hatta Şenol Güneş yüzlerine bakmamış olsa da Rıdvan Yılmaz ve Oğuzhan Akgün gibi değerlerin varlığı, bu noktada bir nebze geleceğe optimist bakmamızı sağlıyor. O halde gençlerle çalışmayı seven, onları takımla birlikte yükseltebilen bir teknik adam seçimi yapılması şart görünüyor. Bu noktada yönetim kurulunun ilk sınavını teknik adam seçiminde vereceğini söylersek, sanıyorum yanlış bir tespit yapmamış oluruz. Elinin altındaki genç değerleri oynatmak için mevkisindeki tüm alternatiflerin sakatlanmasını bekleyen, başarı için hazır takım isteyen bir hoca tercihi yapacak maddi güçte olmadığımızı idrak etmemiz gereken bir noktadayız. Savunmaya bir Merih Demiral, kanatlara birer Cengiz Ünder keşfedersek kurtuluruz.

18 Mayıs 2019 Cumartesi

Game Over

Game Over

Beşiktaş, Trabzon deplasmanından mağlup ayrılarak sezona dair tüm beklentilerin üzerini örttü ve kepenk indirdi. “34.hafta maçı üçüncülük için çok önemli” diye düşünenlerden olabilirsiniz. Ben ise üçüncülüğün ne takım ne de hoca için bir şey ifade etmediğini düşünüyorum. Olsa olsa oyuncular uzun tatilin, Şenol Güneş de milli takım serüveninin önündeki son engel olarak görüyorlardır. Taraftar üzülmüş, hayal kırıklığına uğramış kimin umurunda.
Öncelikle Trabzonspor’u aldığı temiz galibiyet için kutlamak lazım. Saha dışı faktörlerin etki etmediği, hakemlerin hinlik peşinde koşmadığı adil bir maç oynandı. Fırat Aydınus maçın başlarında Beşiktaş’tan yana üflemeye kalktıysa da takımın hali kısa sürede onun da tadını kaçırdı, normale döndürdü. İyi ki de öyle oldu. Ayrıcalık değil adalet isteyenlerdeniz.
Trabzonspor’un bilhassa iç sahada en güçlü olduğu yer neresi diye soracak olursanız, hiç tereddüt etmeden “hücum hattı” derim. İşte Şenol Güneş çıkardığı 11 ile rakibini en kuvvetli olduğu yerde karşılamaya kalktı. Güya Ljajic, Atiba, Medel’den biri uzun oynayıp defans arkasına Burak, Güven, Quaresma üçlüsünü kaçıracak, Beşiktaş da Trabzon deplasmanında kaptı kaçtı yapacaktı. Elbette ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk yarıyı rekor top kaybıyla kapatan Beşiktaş, Trabzonspor’a 4’ü isabetli 9 şut fırsatı verdi. Peki, defans önünde Atiba – Medel ikilisiyle rakibini bozabildi mi? Hayır. Trabzonspor’un %60 civarındaki top kapma oranına karşılık, siyah-beyazlılar %35’te kaldılar. Hatırlarsınız, Şenol Güneş Galatasaray derbisinden önce de “rakibimize göre bir kadro yaptık” diyerek şapkadan Necip’i çıkarmaya kalkmış, günün sonunda şampiyonluk yarışında saf dışı kalan hoca olmuştu. O maçın bahanesi Bülent Yıldırım idi ki, ben bugün de Yıldırım’ın art niyetli olduğunu düşünenlerden biriyim. Gel gelelim, hatada ısrar Şenol Güneş’in hanesine yazmamız gereken bir eksi. Kendisi Trabzonspor karşısında da ifrat ile tefrit arasında bocaladı durdu. İkinci yarıda risk alayım derken, 36 yaşındaki Atiba’yı koca orta alanda tek bırakıp, önlerine Kagawa-Ljajic ikilisini yerleştirdi. Bu meyanda golü bulmuş olması, tamamen Trabzonspor’un psikolojik olarak geri çekilmesinden. Nitekim, yedikleri golden 3 dakika sonra bordo-mavililer yeniden üstünlüğü ele geçirmeyi başardılar.
Taraftar “FFP anlaşması bitti” diye sevinedursun, Şenol Güneş milli takıma istediği şartlarda kapağı atıp Beşiktaş’ı da deyim yerindeyse bir enkaz, bir moloz yığını olarak bırakıyor. Sağ olsun, yönetim ile el ele verdiler, Beşiktaş’ı yeni bir finansal girdaba doğru sürüklediler. Trabzon’da sahaya çıkan ilk 11’in yaş ortalaması 30,4. Takımda sağ bek, sol bek, stoper, sağ kanat, sol kanat ihtiyacı var. Bu eksikler hangi maddi kaynak ile nasıl giderilecek? Ucuz etin yahnisi Mirin gibi bir örnek önümüzdeyken, bu yönetimin scouting kapasitesine inanmamızı kimse beklemesin. Mevcut kadroda takımsal bütünlüğün sağlanabildiğini söylemek de zor. Oyuncu grubunun Quaresma’nın elinden topu alıp, frikik kullanabilmesi 25 hafta sürdü. Şenol Güneş de bu ağalık düzenine karşı kılını kıpırdatmadı. Beşiktaş’ın çıkışı hocanın milli takımla görüşmelere başladığı zamana denk geliyor. Üç haftalık milli takım arasında kadroyu Guti çalıştırdı, dönüşünde takım 7 gol atarak lige başladı, arka arkaya 4 galibiyet aldı. Ne zaman ki, Galatasaray derbisinde Şenol Güneş ipleri yeniden eline alıp Necip ve Quaresma’ya sarıldı, işte o zaman çöküşe geçtik. Fikret Orman ile Şenol Güneş’in laz inatları, bugün bu noktaya gelmemize sebeptir. Biri önleyici müdahaleyi yapabilecek kadar dirayetli ya da diğeri “gönlümde milli takım var” diyecek kadar erdemli olsaydı, bugün bu taraftar kara kara düşünüyor olmazdı.

Cem Top

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Gazı kaçmış lig

Süper Lig’de dönen dolaplar izleyenleri sersemletirken, rekabetin aslında masa başında yürüdüğüne şahit olan taraftarlar da tribünlerden elini eteğini çekmeye başladılar. Böylesi bir atmosferde sahasında Aytemiz Alanyaspor karşısına çıkan Beşiktaş, skor ve puan anlamında yeşil zeminden istediğini alarak ayrıldı ama camiadaki düşünsel parçalanmanın ayyuka çıkışı karşısında bu 3 puan aspirin olmaktan bile uzak. Taraftar küfür kıyamet önüne gelene giydirip kendi futbolcusunu yuhalarken, teknik heyet son iki sezona mal olan hatalarını -sanki inadına- yapmaya devam ediyor. Yönetim deseniz, hallerini kongrede gördük. Ne konuştukları cümlelerden haberleri var ne de tekaüt hakem operasyonlarından. Hayal satmaya devam. Hal böyleyken, Türk futbolunun müesses nizamını oluşturanlar Beşiktaş’ı silindir gibi ezip geçmesin de ne yapsın? Asisti bizzat biz yapıyoruz.
Maça çıkan Beşiktaş 11’inde, sağ kanat komple soru işareti idi. Fiziksel durumu bu sezonun hiçbir anında vasatı aşamamış Adriano’yu sağ bek başlatıp, önüne de Quaresma’yı koymak olsa olsa zar atmaktı. Bu maç özelinde Şenol Güneş’in attığı zar düşeş gelmiş olabilir ama bu iki oyuncunun da önümüzdeki sezonun kadrosunda olmamaları gerektiği çok açık. Eh, Şenol Güneş de lig bitince soluğu milli takımda alacağına göre barbuttan bahsetmenin pek manası yok gibi. Geçtiğimiz hafta, “Quaresma takımda sevilmiyor” yazdık diye bozulanlar olmuş. Sağlamasını isteyen bu hafta attığı golden sonra, takımın reaksiyonuna bakabilir. Pek çok taraftar tarafından Beşiktaş’ın başına yakıştırılan ama hem futbolculuğunda hem de teknik direktörlüğünde “Çalışmayı sevmiyorum” demeçleri veren Sergen Yalçın, kadrosunu top yapacak şekilde oluşturmuş ve savunmayı da adam markajı üzerine kurmuştu. Burak Yılmaz – Tzavellas, Adem Ljajic – Welinton eşleşmeleri bizim süper solağın istediği neticeyi pek vermedi. Bilinen karakteristik özelliklerine paralel şekilde Alanyaspor, ne zaman hücum iştahı kabarsa Beşikaş’ı sıkıntıya sokan bir görüntüdeydi. Bu noktada performans anlamında zirve yapan Domagoj Vida’nın hakkını vermemiz lazım. Hani biraz top dağıtma becerisi olsa, La Liga veya Premier Lig’in yolunu çoktan tutmuş olurdu. Alanyaspor hücumcularını da deyim yerindeyse tek başına durdurdu. Savunma önündeki Atiba ve Dorukhan’ın su kaynatmış olmaları asla tesadüf değil. Konuk takımın kanat forvetleri çizgilere basacak şekilde açılınca, ön liberolar sürekli olarak bek ile stoper arasına yardım götürmeye koşturdular. Tabi bu meyanda hücuma destek için kat etmeleri gereken mesafe de açıldı. Şenol Güneş öncelikle Ljajic ve Kagawa’yı birlikte oynatarak takımın topa hâkimiyetini arttırmayı, bir başka şekilde rakibe top vermemeyi denedi ancak atletik Alanyaspor takımı karşısında bu deneme başarısız oldu. Elbette bu meseleyi geniş perspektifte ele aldığınızda Şenol Güneş’i de eleştirmek zorundasınız. Devre arası takıma katılan Shinji Kagawa’nın Beşiktaş’ta aldığı süre, toplam 5 maç etmiyor. (424 dakika) 30 yaşındaki Japon futbolcuyu yaşlı oyuncu kategorisine sokamayız. Buna rağmen kariyerinde 216 kez Borussia Dortmund, 57 defa Manchester United forması giymiş böylesi bir yıldızın neden Beşiktaş takımında ilk 11’e giremediği ise mantık çerçevesinde açıklanmaya muhtaç. Dünya üzerinde Necip Uysal’ın forma rekabetinde Kagawa’nın önünde görüleceği tek yer herhalde bizim ligimizdir. Hani sene başında şampiyon yapılacak takımın isteğine göre fikstürü ayarlanan, görevini ifa eden hakemin emekliliğe yelken açtığı, gazı kaçmış ligimiz.

6 Mayıs 2019 Pazartesi

YOK MU BU YAZIYI SEÇİM GÜNÜ YÖNETİMİN SURATINA OKUYACAK KONGRE ÜYESİ!


Günlerce yalvardık, günlerce…

BİZİ ALENEN DOĞRUYORLAR BİR ŞEYLER YAPIN DEDİK!

SOSYAL MEDYADAN, İLETİŞİM KANALARINDAN MEKTUP İLE KUŞ İLE AT İLE YARASA İLE GÜVERCİN İLE;
Takıma hocaya camiaya sahip çıkın dedik. Geçen sene başından beridir doğranıyor-uz. 
Çıkıp her şeyi mertçe delikanlıca anlatın dedik.

TV'LERE ÇIKIP ŞHOW YAPTINIZ.
KORKMAYIN BİZ ARKANIZDAYIZ DEDİK,
SİZ ARKANIZI FARKLI BİR YERE YASLADINIZ.

Hakemler satın alınıyor etki altın da bırakılıyor dedik,
Takım sahada doğranıyor, basket takımı para alamıyor diye maçlara çıkmıyor diye yalvardık,
Taraftar bana iş yaptıramaz diyen Başkana dert anlatmaya çalıştık,
Yöneticisi taraftarına küfreden dava eden adamlara dert anlatmaya çalıştık,
Takım hakkında haber yağan adamları tesise almayın diyen adamlara dert anlatmaya çalıştık.
Hocayı yemeye çalışıyorlar, düzenli ve planlı saldırı var dedik anlatmaya çalıştık,

ÇIKIN İKİ KELİME EDİN DEDİK,

Kendi kişisel işleriniz için koskoca camiayı ite köpeğe meze ettiniz.
Çocukları sahada taraftarı tribünde yalnız bıraktınız.
Sokakta başı dik yürüyecek dediğiniz adamlar zaten dik yürürken kendinize pay çıkardınız.
Hesap soracağız dediğiniz adamla kapalı kapılar ardında pazarlık yaptınız.

GAZETECİ DİYE TETİKÇİLİK YAPANLARA MANGAL PARTİLERİ VERİP İYİ POLİSİ OYNADINIZ.

Mafya bozması adamları yönetici yapıp, pırıl pırıl abileri küstürdünüz.
2 3 senedir yalvara yakara zorla açıklamalar yaptırdık, ilk höyt denmesinde pıştınız.
Beşiktaş Avrupa'da konuşulacak dediniz, sahada doğranan Beşiktaş konuşuldu.
Çıkıp kemküm ettiniz,

Pırıl pırıl ile başlayan cümleleriniz batsın.
İyi bir ağabeyimizdir ile başlayan cümleleriniz batsın.
Ebedi dost ezeli rekabet ile başlayan ezbere cümleleriniz batsın.
Hakemler hata yapabilir diyen ağzınız kurusun cümle kuramasın.
Korkaksınız!
Çalışanlara para ödenmiyor gazetelerden sağdan soldan duyuyoruz, çıkıp konuşan bir tane yönetici yok.
Stat yandaşa peşkeş çekilmiş bilmem kaç milyon kar edilmiş kulüp zarara uğratılmış dediler, yalan dava açılacak dediniz ne dava var ne de başka bir şey. Paralar nerede diyen çocukları sabah çoluğun çocuğun önünde evden aldınız.

Sosyal medyada adam kayırma derdine düştüğünüz kadar takımı korusanız doğranmazdık.
Bir çuval inciri berbat ettirdiniz.

Siz, size altın tepside sunulan Beşiktaş'ı 3 sene içerisinde yok ettiniz.

Taraftarı takımı kendi kişisel işleriniz korkularınız yüzünden yalnız bıraktınız.
Şimdi çıkıp konuşan mastürbasyon yapmaktan başka bir şey yapmaz.

Beşiktaş'ı terk edin, reklamınız bitti ise istifa edin.

NEREYE ADAY OLACAKSANIZ ORAYA;
JETİNİZE ZIPLAYIP YOL ALIN HATTA S…. GİDİN.

ERCAN NOGAY ALPER,

Dava açacaksanız iletişim içim güney kale arkası tribünündeyim, 



5 Mayıs 2019 Pazar

Korkaklar, aptallar ve alçaklar


Başlıktaki ifadeler biraz sert, farkındayım. Öte yandan yazı içinde bahsedeceğim kişi ve grupların hangileri için bu sıfatların hangisini kullandığımı açıklamayacağım. Bunu bulmak okura kalsın. Zaten Beşiktaşlıların geneli yazıyı okumadan da bu sıfatları yakıştığı yere postalayacaktır. Şimdi bakalım elimizde ne var?
Birincisi; haftalardır iyi giden yapılanmayı bozan, hücum ederek ligin zirvesine yapışan takımı defansif tedbirlere boğan, Necip ve Quaresma’ya sarılarak bir kez daha boyunun ölçüsünü alan bir teknik heyet var. “Ne olmuş yani Quaresma ikinci yarı oyuna girdiyse?” diye sorabilirsiniz elbet. Ben de size şu cevabı veririm, “Hem Kagawa, hem Ljajic sahadayken Beşiktaş’ta duran topları Quaresma kullandı.” Sinek ufaktır ama mide bulandırır. Ricardo Quaresma artık Beşiktaş takımında sevilmiyor, bu tespit gören gözler için net. Camia içinde bile tipine/imajına hayran kadın taraftarlar dışında çok destekçisi kalmadı. Takım içi birlik ve beraberliği dinamitlemekten başka bir işe de yaramıyor. Hal böyleyken Türk Telekom Stadında zaten baştan dağılmış, sayenizde düzeni şaşmış takımınıza bir de Quaresma hamlesi yapmakla skoru çevirebileceğinizi sanmanız, yukarıdaki sıfatlardan hangisini hak ediyor ey Beşiktaş teknik heyeti? Maç öncesi kadrolar açıklandığında yayıncı kuruluş Dorukhan’ı, Burak Yılmaz’ın arkasında gösterdi ve biz de mantıklı bir gerekçe bulmaya çalışarak, “herhalde hoca Galatasaray tandemine baskı yaptıracak” dedik. Gelin görün ki, Beşiktaş maça direkt 4-3-3 dizilerek başladı. Meğer buradaki niyet Ljajic’in kanadına Necip’le yardım getirmekmiş. İşe yaradı mı? Elbette hayır. Hatta bu Zihni Sinir projesinin aleyhimize çalıştığı bile söylenebilir. Friedrich Nietzsche, “Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.” demiş, Şenol Güneş de Galatasaray’ın gollerini en güzel yerden seyretti. Oyuncularıyla birlikte…
Yenilen iki golde de ayakta uyuyan Beşiktaş takımı için kolaya kaçarsak “konsantrasyon kaybı yaşadı” diyebiliriz. Aslında bu durumun tam karşılığını bir başka şekilde de açıklamak mümkün. Sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemekle ilgili Albert Einstein’ın harika bir özdeyişi var ama sanıyorum Ümraniye tesislerinde bu aforizmadan haberi olan kimse yok. Hakem ne zaman düdük çalsa havaya kalkan eller kollar, sonu gelmeyen bir muhabbet çabası, sanki rakip oyuna başlamak için bizim beyzadelerin keyfini beklemek zorundaymışçasına haller. Bir değil, iki değil, üç değil, beş değil. Ne kaptan takımı silkeliyor, ne kenardan birileri duruma müdahale ediyor. Amatör ligdeki takımlar bile artık bu hataları yapmıyor. Hakem %100 yanlış bir karar vermiş olsa bile sadece oyunda kalarak Beşiktaş’ın o iki golü yemesi önlenebilirdi oyuncular tarafından. Ne var ki, sızlanmak ve mızmızlanmak kolaylarına geldi.
Son olarak karşılaşmanın hakemi Bülent Yıldırım ve VAR hakemi Cüneyt Çakır ile ilgili bir şeyler yazmamız şart. Tamamen bilerek, isteyerek ve tasarlayarak 45 dakikada Beşiktaş’ın işini bitirdiler. Mental anlamda takımı işlemez hale getirdiler. Biliyorum ki, Türkiye liglerini yeterince uzun süredir izleyen gözler için bu tespiti yapmamıza bile gerek yok. Tıpkı başlıktaki hangi sıfatların bu iki hakemi nitelediğini söylememize gerek olmadığı gibi. Aslında onlara da kabahat bulmuyorum. Beşiktaş yönetimi “süt çocuğu” rolünü hevesle oynadığı sürece Bülent Yıldırım ve Cüneyt Çakır gibiler de istedikleri gibi at oynatmaya devam edecekler. Ta ki, bir gün cesur bir savcı çıkıp İtalya’da Stefano Palazzi’nin yaptığını yapana kadar.


Cem Top

28 Nisan 2019 Pazar

Siyahtan Beyaza


Son haftalardaki formuyla şampiyonluk yarışına dâhil olan Beşiktaş, evinde kalan 3 maçtan ilkinde Ankaragücü’nü ağırladı. Zevkli ve çekişmeli geçmesi beklenen maçın ilk 45 dakikası Beşiktaş açısından karabasanlar karmasıyla oynamak gibiydi. Zaten devre sonunda istatistikler ekrana geldiğinde; pas isabetinden şuta, topa hâkimiyetten ceza sahasında topla buluşmaya kadar neredeyse bütün alanlarda konuk Ankaragücü’nün üstünlüğü göze çarpıyor, bir tek skorda Beşiktaş’ın 1-0 önde oluşu dikkat çekiyordu. Lafı uzatmaya gerek yok, skorun sebebi de Burak Yılmaz’dı. Bir hızlı akında bireysel becerilerini konuşturdu ve birinci sınıf bir vuruşla üstünlüğü takımına getirdi. Burak Yılmaz’ı yok sayan ve geçmişteki hataları nedeniyle ipe çekenler kusura bakmasın ama yerinde örneğin Negredo olsa kulüp çoktan önümüzdeki sezonun planlamasını yapmaya başlamıştı bile.
Gelelim kritik derbi öncesi dikkat çekmemiz gereken konuya, oyuncu psikolojisine. Ankaragücü karşısında çok net şekilde görüldü ki, skor 2-0 olana kadar takım şampiyonluk yarışının sinirsel yükünü çekmekte epey zorlandı. Ayrı tutabileceğimiz isimler; Vida, Atiba, Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz. Bilhassa Dorukhan ve Güven gibi gençlerin performansları her zamankinin epey altındaydı. Bu durumu direkt yaşla bağdaştırabilir miyiz bilemiyorum çünkü ligin en yaşlı kadrosu Başakşehir de son haftalarda kontak kapatmış vaziyette. Belki “uluslararası tecrübe” aradığımız doğru tamlama olabilir. Bu nedenle Türk Telekom Stadı’na gitmeden evvel hafta içi Beşiktaş teknik heyetinin bu konuyu da enine boyuna düşünerek akılcı bir kurgu ve kadro oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Rakip sahada derbi atmosferi psikolojik açıdan yeterince zorlayıcı iken, bunun bir de düğümün çözüleceği son haftalara denk gelmesi ve iki takım açısından da hayati öneme sahip olması futbolcuların üzerine binen yükü bir kat daha arttıracaktır. Geçtiğimiz hafta da değindiğim gibi Medel’in sezonu kapatması sonrası savunma varyasyonları kısıtlanmış durumda. Bu meyanda Adriano’nun belki Caner’le önlü arkalı oynaması gündeme gelebilir ki, bu da pas yüzdesinden taviz verip, “uluslararası tecrübe” bakımından güçlenmek anlamına gelecektir. En azından üzerinde fikir jimnastiği yapmaya değer.
Karşılaşmanın ikinci yarısında oyuna dâhil olan isimlere baktığımızda Kagawa, Adriano ve Quaresma’nın isimlerini görüyoruz ki, ben bu noktada Kagawa’ya özel bir parantez açmak istiyorum. Beşiktaş kariyerinde sadece 387 dakika forma giymesine karşın 3 gol, 2 asistle takıma hatırı sayılır bir etki yapan Japon futbolcunun şartlar zorlanarak kadroda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Adem Ljajic’in formu ve katkısı Kagawa ismi üzerinde soru işaretlerinin dolaşmasına neden olsa da bu maçtaki istatistikleri çok şey anlatıyor. Sahada kaldığı 26 dakikada topu topu 12 pas denemesinde bulunan Japon futbolcu; bunlardan 1 asist, 2 şut pası çıkardı. %84’lük pas isabetinin yarıya yakını kanat değiştiren uzun menzilli adrese teslim toplar. Bu da takım üzerindeki baskının azalmasına, rakip takımın toplu halde mesafe kat etmesine ve yerleşim yanlışlarına düşmesine yol açtı. Benim gibi “İyi futbol iyi futbolcularla oynanır” mottosuna inananlardansanız, Ljajic’in zorunlu opsiyonu dışında Kagawa’yı da takımda tutmamız gerektiği konusunda benimle hemfikirsinizdir. On numara özellikli iki oyuncu lüks müdür değil midir tartışılır ama sezon başı kampı yiyecek Kagawa, Türkiye liginde dengeleri değiştirecek bir futbolcudur. Ona şüphe yok.

Cem Top

22 Nisan 2019 Pazartesi

Göklerden Gelen Karar


Beşiktaş, zorlu geçmesi beklenen Sivas deplasmanında 3 puanı aldı ama kelimenin tam anlamıyla ecel terleri döktü. Maç öncesi yapılan değerlendirmelerde karşılaşmanın favorisi siyah-beyazlılardı ancak başlama düdüğüyle birlikte görüldü ki, geçmiş haftaların parlak takımından pek de eser yok. Bu görüntünün nedenini açıklamaya çalışırsak, bunu iki başlık altında yapmamız lazım. Birincisi; Beşiktaş’ın taktiksel anlamda son haftalardaki çizgisinden uzaklaşmak zorunda kalması. Hatırlayalım, savunmadaki üçlü/beşli geçirgenlik, Medel’in sol stoperden orta alana kayması sayesinde işlerlik kazanıyor ve Beşiktaş hem savunmada hem de orta alanda bir kişi fazla olabilmenin avantajlarını kullanıyordu. Sivas deplasmanına çıkan kadroda Adriano ve Caner olmayınca, Medel bu kez direkt sol bek oynamak zorunda kaldı ve Douglas karşısında tüm iyi niyetine rağmen bocaladı. İlk yarıdaki asabi hali ve oyundan çıkmak istemesi tamamen görev bölgesinin gereklerini tam anlamıyla yerine getirememenin hırsından. Atiba ve Dorukhan, Medel’in sağladığı ekstra güvenlikten mahrum kalınca hücuma çıkışlarda ürkek ve çekingen davrandılar. Bu da Sivasspor’un Beşiktaş’a önlem almasını kolaylaştırdı. Gelelim ikinci taktiksel başlığa… Kırmızı-beyazlılar çağdışı da olsa Kagawa, Ljajic ve Burak Yılmaz’a adam markajı uyguladı. Atiba ve Dorukhan da üçüncü bölgeden uzak kalınca Beşiktaş’ın gol üretmesi duran toplardaki becerisine kaldı. Açıkçası, Sivas’ta alınan bu kritik 3 puan tamamen duran top kaynaklı idi. Hele Burak Yılmaz’ın 28 metreden kaleciyi kontrpiyede bıraktığı frikik, olsa olsa Sivasspor’un kara yazgısı ile açıklanabilir.
Şampiyonluğa oynayan takım, kötü oynarken de kazanabilen takımdır. Ne oldu da Şenol Güneş milli takım hocası olduktan sonra Beşiktaş şampiyonluğa oynayan bir ekip halini aldı, orası muamma. Ama sahada açıkça görülen bir şey var ki, Beşiktaş’ın ilk devrede 5 mağlubiyet alıp Kasımpaşa’dan 4 yiyen takımla hiç alakası yok. Ligin ilk yarısında alınan mağlubiyetlerden biri de bu geceki rakip Sivasspor’a karşıydı. O gece oynayanlar arasında Tolga Zengin, Pepe, Babel, Quaresma gibi isimler var. İsimler büyük ancak takım oyununa katkıları tartışılır. Kulüpte birileri doğruyu gördü ama keşke daha erken olsaydı diye hayıflanmıyor değiliz. Bu meyanda önümüzdeki yılın kadrosunda olmaması gereken isimler de ligin sonu yaklaştıkça sanıyorum kafalarda kesinleşiyor. Örneğin ligde bu sezon 1233 dakika forma giyebilen Adriano, tüm oyun bilgisi ve profesyonelliğine rağmen fizik durumuna güvenilecek bir isim değil. Ne hücum ne savunma katkısı verebilen Jeremain Lens vedalaşılması gereken bir başka oyuncu. Sabır gerektiren bir mevkide oynamasına rağmen sabır taşını çatlatan Loris Karius, yaldızlı isminin hakkını asla veremiyor. Gelişi gibi gidişi de sessiz sedasız olacağa benzeyen Enzo Roco ve benim çok ümitli olduğum ancak maliyeti nedeniyle büyük bir yönetim hatası halini alan Cyle Larin de yeni sezonda kadroda görmeme ihtimalimizin yüksek olduğu oyuncular arasında. Bir de kariyerine Portekiz’de nokta koymaya hazırlanan Quaresma var. Bakın, bir kalemde daha iyisine ihtiyaç duyulan 6 futbolcu ve 5 mevki saydık. Buna rağmen Beşiktaş, ligin son 5 haftasına uzaktan şampiyonluğu, yakından Şampiyonlar Ligi’ni kovalayarak giriyor. Ve her şeyden önemlisi, taraftarı “biz şampiyonluğa oynayan bir takımız” diyebiliyor. “Şu ligin en iyi topunu biz oynuyoruz” dediklerinde de pek itiraz eden çıkmıyor.
Eh, bir de şu Burak Yılmaz sezon başı gelseydi.

Cem Top.

13 Nisan 2019 Cumartesi

Bu müdahaleleri kim yapıyor?



2015’ten bu yana Başakşehir karşısında galibiyeti olmayan Beşiktaş, 28.hafta karşılaşmasında sahasında ağırladığı rakibini bu kez evine puansız gönderdi ve ligin zirvesini karıştırdı. Uzun süren galibiyet hasretini sona erdiren, hiç şüphesiz ikinci devre performansıydı. Karşılaşmayı Cüneyt Çakır’ın devre bitiş düdüğü ile iki eşit parçaya ayırırsak, ilk 45 dakikadaki açık ara Başakşehir üstünlüğü skora yansımayınca ikinci devrede silkinen Beşiktaş’ın 3 puana uzanmasını normal sonuç olarak değerlendirebiliriz. Peki, siyah ile beyaz kadar farklı bu iki performansın sebebi neydi? Bence bu değişimi soyunma odasında aramalıyız. Maça başlangıç planını kim hazırladıysa, benim nazarımda %100 hata yapmıştır. Hiç çalışılmamış, saha yerleşimi ve alan paylaşımı hiç düşünülmemiş bir ileride baskı denemesi, netice itibariyle Başakşehir’e topu kullanacağı çok geniş alanlar bıraktı. Set hücumlarında tartışmasız ligin bir numarası olan Başakşehir, Beşiktaş’ın bıraktığı boşlukları memnuniyetle kullandı ama devreye üstün giremedi. Bu bakımdan maçın kırılma noktalarından bir tanesi duran topta Atiba Hutchinson’ın bulduğu gol sayılmalı. İlk 45 dakikada Burak, Ljajic ve Lens ile sınırlı kalan hücum pres denemeleri, orta alan ile hücum bloğu arasındaki senkronizasyonu bozdu, takımın boyu uzun kaldı.  Bu da Abdullah Avcı ve talebelerinin ellerini açıp, karşılaşmak için dua ettikleri bir rakip profiliydi.
İkinci devreye çıkan Beşiktaş; Medel’i orta alana ve defans önüne çekip yaptığı presin sıklet merkezini rakip savunma bloğundan, göbekteki Emre, Mossoro, İrfan üzerine yoğunlaştırdı. Fizik açıdan diri kalmayı başaran Medel, Atiba ve Dorukhan üçlüsü ilk toplara basıp Başakşehir’in oyun kurmasına engel olunca; Visca, Elia ve Robinho’nun etkinliği de bir anda sıfıra indi. Hafta arası Ljajic’i durdurmak üzerine planlar yaptığı her halinden belli olan Başakşehir takımı, Beşiktaş 4-3-3’e dönüp bu oyuncu kanada geçince önlem alamadı, üstüne skor üstünlüğünü eline alan Beşiktaş cesur bir kararla Kagawa’yı da sahaya sürünce deyim yerindeyse su kaynattı. Açıkçası ilk devredeki oyunu izledikten sonra Beşiktaş için epey kötümserdim ama soyunma odasından dönen bambaşka bir takımdı.
Beşiktaş açısından ligin ikinci 17 maçlık bölümüne damga vuran Burak Yılmaz ve Adem Ljajic’in adlarının altı çizilmeli ancak benim merak ettiğim başka konular var. Ligin son bölümlerinde ve özellikle hocanın milli takıma gidişi belli olduktan sonra sanki takımın teknik yönetimi değişmiş gibi bir hava var. 3’lü/5’li defans denemeleri, skoru korumaya yönelik pısırıklıktan vazgeçilmesi, devre arasında üretilen çözümler, doğru kenar müdahaleleri…v.s. Bunlar benim alıştığım Şenol Güneş profiline ait doneler değil. Örneğin belki de ilk kez Abdullah Avcı’ya taktik cevap veren bir Beşiktaş kenar yönetimi gördüm ben bu gece. Medel sakatlanınca, yerine Kagawa almak da keza benzer bir değişim. Bu noktada ihtimaller neler olabilir? Ya hoca milli takıma imza attıktan sonra rahatlayıp kaygılarından uzak bir teknik direktörlük yapmaya girişti, ya da kendisinin basında yer alan demecine uygun şekilde Guti’yi öne çıkarıp onun kenarda daha fazla sorumluluk almasına izin veriyor. Hatırlayın, ligin ilk devresi bittiğinde Beşiktaş taraftarının en büyük serzenişleri; pısırıklık, geç müdahale, Necip Uysal ve kenarda unutulan oyuncular idi. Dorukhan 12 hafta kenarda beklemiş, Adem Ljajic “atmosferi bilmiyor” diye Fenerbahçe derbisinde ilk 11’e alınmamıştı. Şimdi şu anlattığım kenar yönetimi ile son haftalardaki kenar yönetiminin aynı olduğuna kim inanır?
Peşinen söyleyeyim, ben inanmıyorum.

Cem Top

8 Nisan 2019 Pazartesi

Adem Baba



Beşiktaş, Rize deplasmanındaki maçın ilk yarısında 6’da 6 isabetle şut çekip, 2 gol buldu ve devreyi önde kapatmayı başardı. 90 dakikayı ise tamamı isabetli 11 şutla 7-2 kazandı. Neden girizgâhı böyle yaptık? Çünkü maçın başlangıcı ve Rizespor’un temposu asla 7-2’lik bir skorun emarelerini taşımıyordu. Beşiktaş’ın 4-3-3’üne karşı; Okan Buruk da etkili hücum silahları Aminu ve Nakoulma’yı kenara çekip, Azubuike ve Musa ile orta alanı güçlendirmiş ve önlerine koyduğu Chahechouhe, Samudio ve Boldrin üçlüsüyle hücum zenginliğini amaçlamıştı. Açıkçası duran toptan Vida’nın bulduğu gol ve Adem Ljajic’in şapkadan tavşan çıkardığı ilk golü Beşiktaş’a Rize deplasmanında hayat verdi. Şenol Güneş’in defans önünde Medel ve iki 8 numara olarak Dorukhan – Atiba ile başlaması savunma dinamizmi anlamında faydalı olsa da skorun elde edilmesi sonrası bu oyuncuların defansif yönleri içgüdüsel şekilde ağır basınca meydan Rizespor’un yukarıda bahsettiğimiz üçlüsüne (Chahechouhe-Samudio-Boldrin) kaldı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Beşiktaş’ın savunan orta alan üçlüsü de öne doğru yüksek yüzdeyle oynayabilecek oyunculardan müteşekkil değildi. Hal böyle olunca, ilk devrenin kalan dakikaları Beşiktaş’ın savunan üçlüsü ile Rizespor’un saldıran üçlüsü arasındaki düelloya sahne oldu. Bu bakımdan ilk devrenin 2-1 önde kapatılması Beşiktaş teknik heyetine hamle zamanı vermesi bakımından önemliydi. Nitekim devre arasında daha önce uygulamasını gördüğümüz ve “Guti’nin işi” dediğimiz 3’lü/5’li savunma formasyonuna geçen Beşiktaş, rakibinin tehlikeli kanat ataklarına karşı bir stoperi fazladan tehlike bölgesine sokma şansı buldu. Bundan daha önemlisi maça kanatta başlayan Ljajic’in ortaya gelmesiyle hem kendisi hem de Beşiktaş açısından tarihi bir maça imza koyduğunu gördük.
Beşiktaş’a imza attığında, bilmeyenler için İtalya’dan soru işaretlerini yanında getiren Adem Ljajic, ilk kez 5.haftada forma giydiği ligimizde Rizespor maçının bitiş düdüğü itibariyle 7 gol 8 asiste ulaşarak kendisinden beklenen katkıyı verdi. Belki Beşiktaş camiasında selefi Talisca’yı arayanlar vardır ve bu doğaldır ancak Talisca ile Ljajic’in birbirinden çok farklı oyuncular olduklarını söylememiz gerekiyor. Talisca, “Top Class” takımlara karşı dahi maçın yıldızı olup size galibiyet kazandıracak bir yetenek. Ljajic belki bu ölçüde yetenekli değil ama Adem yıldızlaşmışsa bilin ki yalnız kendisi değil takım da onunla birlikte parlamıştır. Bu nedenle zorunlu opsiyonun kullanılıp, Ljajic’in kadroya katılması sanıyorum bütün Beşiktaşlıları mutlu edecek.
Burak Yılmaz’ın Rizespor tribünleriyle çekişmesi ve attığı gol sonrası girdiği diyalog, Güven Yalçın için de unutulmaz bir maç oynanmasına vesile oldu. Ve hep birlikte gördük ki, kanat forveti olarak değerlendirildiğinde sürekli ortaya kayarak oynayan Güven, meğer esas mevkisinin özlemini çekiyormuş. Yaptığı hat-trickte üç vuruşu da usta işi ve Burak Yılmaz gelene kadar özlemini çektiğimiz işler. Madem önümüzdeki yıl takım gençleşecek ve maaş yükü açısından daralacak o halde Güven’in de kadroda bulunması elzem. Yazımızın son bölümünde şimdilik pek kimselerin farkına varmadığı ve bu sezon haksız yere menfi eleştiriler aldığına inandığım Medel’den bahsetmemiz gerekiyor. Eğer Beşiktaş son maçlarında teknik heyetin gerekli gördüğü anlarda üçlüye/beşliye rahatça dönebiliyorsa; bunu stoper mevkisini de verimli oynayan, kaymaları bilen ve ayağı nispeten düzgün Medel’in varlığı sayesinde yapabiliyor. Şahsi fikrim şu, eğer takım önümüzdeki yıl Guti’ye emanet edilirse, Medel sunduğu taktik varyasyon rahatlığı nedeniyle kadronun vazgeçilmezlerinden biri olabilir.

Cem Top

11 Mart 2019 Pazartesi

Olağan Şüpheliler




Beşiktaş’ın sahasında oynadığı Konyaspor maçında hırs, istek, arzu, öfke, hayal kırıklığı, protesto, mutlu son, ne arasanız vardı. Bir de olağan şüpheliler… Kim olduklarını hatırlatmak gerekirse; kaleci Karius, Ricardo Quaresma, Necip Uysal, Şenol Güneş, Fikret Orman v.s. Açıkçası maçın kötü gittiği bölümde hepsi taraftarın öfkesinden nasibini aldı. Son 10 deplasman maçında sadece düşme adaylarından Erzurumspor’u mağlup eden Konyaspor, bu istatistikle çantada keklik gibi gözükse de esas itibariyle kolay teslim olmayan iyi bir kontrol takımıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben Beşiktaş’ın sahasındaki bu maçta oynadığı futbolu “kötü” olarak nitelendiremem. Özellikle çabuk oyun ve tek pas ile tüm gücünü takım savunmasından alan Konyaspor’u yerleşim yanlışlarına zorlayarak önemli pozisyonlar bulduğumuzu düşünüyorum. Bu sezonun geneline yayılan maçı kopartamama kâbusu hortlayınca, yeşil-beyazlıların puanlara ortak olduğunu gördük. Son dört maçta rakipler Beşiktaş kalesine tam 8 gol bıraktılar ama bu maçların hiçbirini kaybetmedik çünkü 10 gol atmayı başardık. Büyük takımlar için 4 maç 10 gol, 12 ya da 10 puan anlamına gelir ama bu sezon Beşiktaş kalecisi mirasyedi misali hücum hattının çabalarını boşa çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Elbette takım savunmasında da arızalar var. Kaleci Karius, bu akşam da Liverpool geçmişini sorgulatan bir performans sergilerken, Şenol Güneş’in prensi Necip de Alman takım arkadaşına uydu. Beşiktaş tandeminde Pepe, Vida, Roco, Necip, Medel, Mirin ve Fatih Aksoy sezon genelinde forma giyen isimler oldular. İşin ilginci bu isimlerden oluşturulan ikili kombinasyonların hiçbirinde savunma güven vermedi. Acaba problemin sadece tandeme bağlı olmadığını artık düşünmeli miyiz? Zaten ligde 25 maçta 33, Avrupa Liginde 6 maçta 11 gol gibi bir istatistikle –hücum hattınız ne kadar bitirici olursa olsun- büyük hedeflere koşmanız pek mümkün değil.
Konyaspor karşısında 22 orta yapan ve sadece 1 isabet sağlayan Ricardo Quaresma, taktik tahtasında yazan çabuk oyun ve tek topa uyum sağlayamayınca aynı zamanda yenen ilk golün de müsebbibi oldu. Esasen Şenol Güneş’i eleştire geldiğimiz noktalardan birisi de bu. Taktik doğrulara ulaşsa bile oyuncu seçimlerinde yaptığı hatalar (veya objektif davranamaması) nedeniyle takımın saha içi verimi düşük kalıyor. Hoş ben bu saatten sonra hoca ile taraftar arasındaki ilişkilerin dikiş tutmayacağını düşünüyorum ama görünen tabloda bu sancılı süreç bir müddet daha devam edecek gibi. Uzun zamandır Fikret Orman ile Şenol Güneş yaptıkları açıklamalarda, verdikleri röportajlarda, düzenledikleri basın toplantılarında bombayı birbirlerinin kucağına bırakmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Geçen hafta da yazdım. Bu soğuk savaş ve sinir harbi beyefendilerin egolarını tatmin etme amacı güderken, Beşiktaş’ı da yarışın dışına doğru itiyor. Bugün Shinji Kagawa 90+3’te klasını konuşturup takımı ipten aldı ama kalan zorlu virajlara bu iklimde ve kaygan zeminde girilmesi şarampole devrilmemize yol açacak. Açıkçası mevcut durum sosyal medya başta olmak üzere, fikirlerini özgürce dile getirebildikleri her platformda Beşiktaşlı taraftarlara “kulüpte kendisinden çok Beşiktaş’ı düşünen kimse kalmadı mı?” diye sordurtuyor. Şahsım adına rahatlıkla söyleyebilirim ki, yeri gelip tornacı yeri gelip simitçi denerek yöneticiler tarafından hor görülen taraftarlar kadar hiç kimse bugünlerde Beşiktaş’ın iyiliğini düşünmüyor.


Cem Top

3 Mart 2019 Pazar

Artık haysiyet meselesi



Türk Dil Kurumu, güncel Türkçe sözlüğünde haysiyet kelimesinin karşılığını, “değer, saygınlık ve itibar” olarak veriyor. Lafı dolandırmadan şunu söyleyelim, şu dakikadan sonra Beşiktaş’ın başında kalmakta ısrar eden hocanın da onu orada tutan yönetimin de haysiyeti sorgulanır. Beşiktaş Kayseri deplasmanına liderden 11, ikinciden 5 puan geride ve sezon sonuna dair umutları pamuk ipliğine bağlı şekilde çıkmışken, kaybedilen iki puanın muhasebesi acilen yapılmalı ve çıkan faturayı ilgili beyefendiler ödemeli. Kayserispor’un en değerli iki oyuncusu kim diye sorsanız, hiç kuşkusuz bize göre cevap Cherry ve Mensah olur ki, zaten gol ve asist rakamlarına baktığınızda bu gerçek ayan beyan ortaya çıkıyor. Cherry maç öncesi annesinin rahatsızlığı nedeniyle memleketine gitmiş, Mensah da 30.dakikada sakatlanıp oyundan çıkmış. Uzun lafın kısası Kayserispor, gerçek gücünden oldukça uzaklaşmış. Bu rakibe karşı ilk yarıyı 1-0 önde kapatıp üç puanı cebine koyuyorsun ama ikinci devrede tıpkı geçen hafta olduğu gibi cebindeki puanları çaldırıyorsun. Fenerbahçe’den 12 dakikada 3 gol yiyen Beşiktaş, Kayserispor’dan da 5 dakikada 2 gol yiyerek önemli bir başarıya(!) imza attı. İşin bu yönü takımda mental bir kırılganlığın olduğunu gösteriyor. Öte yandan Atiba, Dorukhan örneklerinde gördüğümüz üzere fiziksel bakımdan da yükü kaldıramayan oyuncuların olduğu bir gerçek. Tabi böylesi bir tabloda haftalarca yüzüne bakılmayan hatta maç sonu demeçlerinde gömülen Roco, Oğuzhan gibi oyuncuları kurtarıcı olarak sahaya sürmek de enteresan. “Onlara gelene kadar ilk 11 çıkan Caner ve Quaresma’ya bak” derseniz sonuna kadar haklısınız. Maç sonu istatistiklerine göre Beşiktaş’ta pas yüzdesi en düşük iki isim Caner ve Quaresma oldular. Bunun yanında toplam 18 orta yapan bu ikilinin, isabetli ortası sadece iki tane. Böylesi kayıpları tolere edebilmek, hele ki orta sahanızın yükünü çeken oyuncular fiziksel erozyon yaşarken hiç kolay değil. Nitekim karşılaşma da kolay olmadı. Yarın (Pazar) Başakşehir ve Galatasaray maçlarını kazandığı takdirde sırasıyla Beşiktaş’ın 13 ve 7 puan önüne geçiyorlar. Kulüp binası ve tesislerde lüks ofislerinde oturan zatlar, eğer bu tablodan gocunmuyorlarsa, haysiyetlerinin sorgulanması da normaldir.
Peki, ne yapılmalı? İvedilikle yapılması gereken hoca ile vedalaşılmasıdır. Şayet Guti’nin denenmesi düşünülüyorsa, kalan haftalar kendisiyle ilgili karar verebilmek açısından oldukça değerli olacak. Hiç olmazsa kalan haftalarda gelecek sezona yönelik hamleler enikonu düşünülüp, tartılabilir. Maç öncesi basında Guti’nin Şenol Güneş’ten bağımsız olarak bir rapor hazırladığı bilgisi yer aldı ki, ben o raporda yazanların geniş kısmına katılıyorum. Örneğin devamlı surette vurgu yaptığımız Güven’in sol kanattaki yetersizliği, Karius’un maçları en güzel yerden izlemesi(!) gibi konular Kayserispor karşısında da canımızı yaktı. Elbette o raporda yer alan bütün sorunları çözüme kavuşturmak maddi açıdan büyük bir külfet getirebilir ancak haber doğruysa kulübede doğruları/yanlışları gören bir futbol adamının yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Açıkçası Fikret Orman ile Şenol Güneş’in Karadeniz inatları devam eder de takımdaki bu “saldım çayıra” havası son bulmazsa, “bari Şampiyonlar Ligi’ni kovalayalım” dediğimiz sezonu Avrupa biletinden mahrum kalarak bitirebiliriz. Kalan 10 haftada Konyaspor, Rizespor, Ankaragücü, Başakşehir, Galatasaray, Trabzonspor gibi rakiplerle oynayacağımızı hesaba kattığımızda durumun tam da şu an önleyici müdahale gerektirdiği açık şekilde görülüyor.

Cem Top

27 Şubat 2019 Çarşamba

Sen Söyle Süreyya Abi


Merhaba Süreyya  Abi,
Gönlümüzün en genç en güzel Beşiktaşlı Abisi!

Baştan söyleyeyim biraz duygusal çocuklarız, içimizi dökeyim sana biraz. Sana diyorum aileden birisin diye, yoksa saygım da sevgim de sonsuz sana.
Kendimi bildim bileli alnına düşen saçların, üst dudağını kapatan bıyıklarınla büyük bir Beşiktaş kahramansın bizim için. Belki ilk birkaç kişiden birisin Beşiktaş’ı Beşiktaş yapan. Sen de bilirsin ki;
Biz, Beşiktaş maç kazansın kupa kaldırsın diye sevmedik, Beşiktaş bizim hep derdimiz oldu, hep onu dert ettik. Sahip çıktık, dedik ki, Beşiktaş'ın bize ihtiyacı var koşalım gidelim. Forma aldık, forma çaldık atkı aldık, kâh orijinal kâh tezgah malı ama hep Beşiktaş'ın bize ihtiyacı var, bu koskoca çınar ebediyete kadar yaşasın, diye.

Biz futbolcularla idmana çıktık, teknik direktörlerle taktik çalıştık. Yeri geldi takım otobüsünü sürdük, yeri geldi “iki gözümüzün çiçeğine İnönü’ye baka baka ağladık, bilet kuyruklarında sabahladık, maça çıktık, çata çat savaştık, ertesi sabah iş olduğu halde dertten uyumadan sabahlar ettik. 2 sene boyunca yeni stadın inşaatını dakika dakika izledik. Olsun yine üzülürüz olsun yine kahroluruz da Abi. Deplasman yollarında kaza yapıp ölen sakat kalan Abilerimiz kardeşlerimiz var. Biz yine eksik kalırız da Beşiktaş var olsun yeter ki Abi!  Biz yine yıllarca kahrını çekelim Beşiktaş'ın!

Sen bize açık açık anlat da bilelim Abi ne oluyor,
Biz 8-0’da yenildik, 3-0’dan 3- 3 oldu diye değil sana sorularımız, sen işin içindesin herkesi tanıyor biliyor gözlemliyorsun, diye sana soruyoruz. Borç gırtlağı aştı. Kendi faturalarımızı kendi borçlarımızı düşünen kim, Beşiktaş’ı düşününce karnımıza kramplar giriyor. “Deplasmanda ilk 10 dakika iki gol yemiş üstüne kırmızı kart görmüşüz” gibi oluyoruz Abi, ne oluyor anlat bilelim. Bu borç harç nasıl bu kadar büyüyor Abi, sorumlusu kim hadi bir tanesi malum ülke futbolunu da batırdı ama! De ki kardeşim, oğlum;
Kulüpte durumlar şu,
Son 3 senedir hocamız medya tarafından düzenli olarak Milli Takıma gönderiliyor, bu haberleri yapan adamlar belli, muhabirler belli. Biz o adamlarla kavga edip mahkemelik oluyoruz, Hoca’yı koruyalım diye. Aradan birkaç gün geçmeden o haberleri yapan adamlar İdman Sahamızda barbekü yapıyor, löp löp et gömüyor. Kimin parasını falan geçtik Abi biz! Yalan haber yapıp algı yapanlar kulüp içinde cirit atarken biz imza almak için saatlerce kapı önünde bekliyoruz. Biz yine bekleriz de onların içeride ne işi var! De ki, şunun için içerideler…

Bu alt yapıdaki gençler niye A takıma monte edilmiyor, hangi alt yapı oyuncusu Pektemek Larin Necip’ten daha vasat olabilir. Love denen kazamaya kaç ay dayandık dayanırız onlara da. Yeter ki Öz Kaynak çalışsın, sen kime gerekiyorsa onlara anlat. Vallahi gelip yardım ederiz işlerinde sana.
Hoca çıkıp ayrı başkan çıkıp ayrı futbolcular çıkıp ayrı konuşuyor. Daha iki sene önce Bayern’i yener miyiz derken içerde 3-0’dan maç veriyoruz, bunun sebebi kimdir Abi biz kime dert yanalım?  Sen yol göster bize biz onu yapalım!

Hocanın aklında ne var Başkan ne düşünüyor!
Diğer kulüpler bizden daha kötü durumdayken sadece biz neden medyaya malzeme verip daha sonra o çakal sürüsü ile kol kola barbekü yapıyoruz.
Yöneticiler Hoca’nın gitmesi gerektiği yazılarını niye beğeniyor, yönetimdelerse neden somut adımlar atılmıyor.
Bu Tazminat meselesi nedir, Şenol Hoca bu yüzden mi kafasını Beşiktaş’a veremiyor.

Biz taraftarız Abi, Ali başkan olmuş Veli gitmiş falan biz bunlara bakmayız, kim Beşiktaş’a hizmet ediyorsa başımızın üstünde taşırız. Oy kullanabilenler Başkanı seçiyor. Biz kulüpte söz sahibi olmayanlar gördüğümüz her yerde kötü olan ne varsa söyleriz. Kötü gördüğümüzü söyleriz, haksızlık karşısında susan nedir sen de gayet iyi bilirsin. E biz bunları yaparken “bize işlerini yapsın” diyenler kulübü takımı diğer branşları başladığı yere getiriyorsa biz ne yapmalıyız sence Abi. Susalım mı? Sussak kulüp düze mi çıkacak! Yalandan gülümsediğimizde borçlar ödenecek mi?

Hesabı başkanlar sormuyorsa kim soracak! Sen söyle biz onu yapalım Abi.

Maça giden biziz, Forma alan biz, kart alan biz, ekran başında tansiyon 20 izleyen biz, her yenildiğimizde uyuyamayan her sorunda hayata küsen biziz. Biz bunları hak edecek ne yaptık Abi, sen söyle biz onu yapalım. Bunun karşılığı fırça yemek mi olmalı, Başkan bizi azarlayarak mı çözecek bütün meseleyi!

Hoca kalacak mı gidecek mi?
Günde 10 tane haber okuyoruz, Başkan çıkıp sözleşme yapacağız diyor, birkaç gün sonra Mayıs’ta seçim var bakarız diyor.
Hoca çıkıp kovmadan gitmem diyor ama daha sonra çıkıp Milli takım benim için en iyisi diyor.
Kim doğruyu söylüyor Süreyya Abi?

Hoca’ya saygımız sonsuz da Beşiktaş UCL katılamazsa bu borçlar ne olacak, sen anlat Abi sakin sakin sen anlat. Çağır bizi al eline mikrofonu anlat dinleyelim.

 O kadar bölündük ki, Suriye’den beter Beşiktaş Tribünleri. Herkesin derdi eğlenmek olmuş artık herkes seyirci!
Q7’ciler ayrı,
Şenol Güneş’ciler ayrı,
Fikret Orman’cılar ayrı,
Ahmet Nur Çebi’ciler ayrı, daha bir sürü grup sayabilirim sana.

Yorulduk, bunaldık, sürekli sorun yaratılmasından sürekli aşağı çekilme çalışmalarından yorulduk.
Eleştirdi, diye taraftarı mafya babalarına ikaz ettiren yöneticileri kime şikâyet edeceğiz.
Satılmaması gereken adamları satan, alma dediklerimizi alıp çöpe çevirenleri kime şikâyet edelim.
Pankartı bile içeri aldırmayanları kime şikâyet edelim Abi.

Herşeyi ben yaptım diyenleri kime edelim, bu yenilgilerin bu takımın halinin hesabını kime soralım!

Biz Sezar’ın hakkını Sezar’a hep verdikte, kulübü Roma İmparatorluğu gibi ortadan ikiye ayrın bölen parçalayanları kime şikâyet edelim.

Delirdik Abi, vallahi billahi delirdik,
Büyük sensin, sen anlat biz dinleyelim.

Ercan NOGAY ALPER

26 Şubat 2019 Salı

Güneş Kendini Balçıkla Sıvadı.


Güneş battı

         Vodafone Park’ta derbi 3-3 bitti ve iki takım da Devlet Bahçeli’den “Aferin” almayı(!) hak ettiler. Taraflar maçtan birer puanla ayrılmasına rağmen bu sonuç Fenerbahçe için zafer, Beşiktaş için ise mağlubiyettir. Denizin bittiğini, Güneş’in battığını anlamak için takımın daha ne türlü performanslar göstermesi gerekiyor acaba? Camia içindeki bazı çevreler ısrarla Pollyanna’cılık oynamayı sürdürüyor da ondan soruyorum.
         Aslında maçın kısa bir özeti şu şekilde yapılabilir; birinci devre Fenerbahçe üç pası arka arkaya yapamadı, ikinci yarı ise Beşiktaş. Fark şurada, Ersun Yanal soruna çözüm üretirken, Şenol Güneş yangına körükle gitti. Koskoca 45 dakika, Fenerbahçe akın akın Beşiktaş kalesine gelirken, bırakın topun hâkimiyetini yeniden ele geçirmeyi; Caner, Quaresma ve Mustafa Pektemek gibi pas yüzdesi düşük isimleri sahaya sürerek rakibinin de ekmeğine yağ sürdü. Hani rakip dördüncü golü atsa –ki atabilirdi- Şenol Güneş sevdalıları hocanın ismini derbi tarihine nasıl yazarlardı onu da kendileri cevaplasınlar. Tarihinin en kötü dönemini geçiren Fenerbahçe’yi kendi sahasında ilk yarıyı 3-0 önde tamamlayarak soyunma odasına göndereceksin, sonra da salt Fenerbahçe fobin yüzünden takımı topun arkasına geçirip “dan dun” futbola yöneleceksin. Sadece önlem almayı düşüneceksin. Hadi Başakşehir deplasmanını geçelim. İddia ediyorum Fenerbahçe 27.haftada oynayacağı Ankaragücü deplasmanında devreye 3-0 geride girsin, başkent temsilcisi o maçta rakibine puan vermez.
         Geldiğinden beri hazır olmadığını iddia ettiği Kagawa, ilk yarıda adeta Fenerbahçe defansıyla kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı. İmkân bulsa 60-65’lere kadar oynamaya da devam ederdi. Peki, Kagawa’nın Beşiktaş orta alanıyla bağlantısını kim kesti? Bizzat Şenol Güneş. İlk Fenerbahçe derbisinde “ortamı bilmiyor” diyerek Ljajic’i yanında oturtan, o maçta da rakibini puanlara ortak eden Şenol Güneş. Bütün topların duvara çarpmış gibi geri döndüğü ortamda zaten Kagawa’dan olumlu işler yapmasını beklemek safdillik olur. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz hafta yaptığım maç değerlendirmesinde iki noktaya temas etmiştim. Bunlardan birincisi Güven Yalçın’ın kanat performansının yeterli olmadığı yönündeydi. Güven, Fenerbahçe karşısında çok basit pas hatalarıyla iki net gol pozisyonunu heba etti. Diğeri ise Vida’nın amaçsız ileri vuruşları ve pas hataları. O cephede de yeni bir gelişme yok hatta gerilimi yüksek ortamda Mirin de stoperdeki partnerine uyum gösterdi. Tam da bu noktada kaleci Karius için bir parantez açmak lazım. Alman kaleci bu sezon 24 maçta kaleye geçti tam 33 tane gol yedi. Önümüzdeki sezon Liverpool’a mı döner, soluğu Almanya’da mı alır bilmiyorum ama Beşiktaş kalesinde olmaması gerektiği çok açık. Belki Fabri’nin kariyerinde Liverpool falan yoktu ama Karius’tan çok daha iyi kaleci idi. Karius ne yan toplara çıkıyor, ne defansı organize edebiliyor ne de ayağı iyi. Hani karşı karşıya pozisyonlardaki becerisi olmasa “Beşiktaş’a fake Karius kakalamışlar” diyeceğiz.
         Tam bu yazıyı kaleme aldığım dakikalarda Şenol Güneş’in istifa ettiğine/edeceğine dair söylentiler dolanmaya başlamıştı. Şahsen “zararın neresinden dönülse kardır” şiarıyla bu ihtimali olumlu görüyorum. Hem yönetimle hocanın karşılıklı sözleşme satrancı nihayete ermiş olur, hem hoca çok istediği milli takıma giderek motivasyon tazeler, hem de Beşiktaş şiddetle hissettiği değişim ihtiyacına yeni bir sayfa açarak başlangıç yapmış olur. O zaman belki bu puan kaybını “her şerde bir hayır vardır” şeklinde değerlendirebiliriz.

Cem Top.

15 Şubat 2019 Cuma

Kaçıran Kaçırana

Kaçıran kaçırana

Adem Ljajic, Burak Yılmaz, Jeremain Lens… Onlar gol, biz ekran başında keçileri kaçırdık. Yıldızlaşan Yeni Malatyaspor kalecisi Ertaç mıydı, yoksa vuruşlar mı gereken kaliteden uzaktı? Adem Büyük’ün Lens’in aşil tendonuna basıp takımını 10 kişi bırakmasından sonra maçın Beşiktaş açısından kolaylaşması gerekirken, bir türlü skor üretememek takımın yıpranmasına yol açtı. Farkı arttırıp ceza sınırındaki oyuncuları gözetmek varken; Dorukhan da, Ljajic de, Vida da maç sonuna kadar %100 performansla oynamak durumunda kaldılar. Hoş, Ljajic ne yaptı ne etti kart görmeyi başardı ama son haftalarda verdiği katkıdan sonra yaptığı çocukluğu sineye çekmek boynumuzun borcu. 
Testi kırılmadan yol göstermek her zaman önemlidir. Benim seyrettiğim 2019 model Beşiktaş’ın iki önemli arazı var. Birincisi Güven Yalçın’ın tüm iyi niyeti ve çalışkanlığına rağmen sürekli yerini kaybederek oynaması. Diğeri de kesiciliğiyle hayranlık uyandıran Vida’nın top Beşiktaş’ta iken pas oyununu baltalaması. Güven için söylenecek çok şey yok çünkü oynadığı yerin oyuncusu değil. Hatta fundamental olarak da kanat oyuncusunun nasıl oynaması gerektiği konusunda bilgi sahibi olmadığını düşünüyorum. Derbide o bölgede Mustafa Pektemek gibi sürpriz isimlerden birini görürsek kimse şaşırmasın. Vida konusu ise biraz daha ciddi. Neden derseniz, taktik anlamda ileride basan takımların (boş bırakmak suretiyle) topu Vida’ya yönlendirerek Beşiktaş’ı top kaybına zorlaması rakip teknik adamlar için bir opsiyon halini alıyor da ondan. Örneğin, bu metot Abdullah Avcı’nın Beşiktaş ile oynarken sıklıkla başvurduğu taktik dokunuşlardan biri. Vida taca çıkarılamayacak kadar önemli bir oyuncu halini aldığına göre takım içinde ona kısa ve garanti pas olanakları yaratmak sanıyorum yapılabileceklerin başında geliyor.
Sanıyorum değinmeden geçmememiz gereken bir konu da Lens’in hoca ile olan ilişkileri. Özellikle hocanın Quaresma konusundaki dinginliğini göz önüne aldığımızda Lens’i kum torbası gibi görmesi dikkatli gözlerden kaçmıyor. Malatyaspor maçında kaçırdığı golle serzeniş ve sitemlerin en sunturlusunu hak ettiği savına ben de katılıyorum ama hocanın kaçırdığı nokta şu; insani ilişkiler bağlamında her etki herkeste aynı tepkiyi tetiklemez. Kimi futbolcu fırça yediğinde hırslanıp iki kat mücadele ederken, bazısı tenkitlerin ardından kendisini koyverebilir, motivasyonunu kaybedebilir. Jeremain Lens’in Ağustos 2017’den bu yana devam eden Beşiktaş kariyerinden benim anladığım ikinci tip oyunculardan biri olduğu yönünde. Açıkçası Şenol Güneş’in de Ricardo Quaresma’ya gösterdiği sabır ve toleransı aynı şekilde Lens için kullanmadığını düşünüyorum. Bu nedenle bu gece ardı ardına yediği fırçalar ve kaçırdığı gol sonrası kenardan kemendi yemesi, önümüzdeki maçlar için bu futbolcuyu menfi anlamda etkileyebilir.
Biliyorum şimdi diyeceksiniz ki, “5 maçta 13 puan yapmış takım bu kadar eleştirilir mi?” Evet, kısmen haklısınız ancak şu noktayı es geçmemek gerekiyor. Başakşehir ve Galatasaray’ın da yüksek puan performansı göstermesi, düğümün derbilerde/üst sıra takımlarının maçlarında çözüleceği izlenimi uyandırıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bahsettiğimiz maçların sonucunu da ufak ayrıntılar belirliyor. Örneğin, Malatyaspor karşısında kaçan golleri Başakşehir maçında kaçırırsanız rakip cezayı keser, siz dizlerinizi döverken de atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş olur. 
Yıllardır bundan çekmedik mi?

Cem Top

12 Şubat 2019 Salı

Japon yapıştırıcısı


Japon yapıştırıcısı

         En başından söyleyeyim, bu sezona Şenol Güneş ile başlanılmaması gerektiğini düşünenlerden biriyim. Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından itibaren hocada gözlemlediğim motivasyon kaybı, olaylı Fenerbahçe kupa maçının tekrar edilmesi kararından sonra büyümüş hatta bıkkınlığı da beraberinde getirmişti. Mevcut şartlar altında hoca ile sezon bitiminde vedalaşılması ve onore edilerek yolların ayrılması belki de en isabetli tercih olacaktı. Bu tür önleyici bir yönetim tarzı ortaya konamayınca, arazların bu sezona sirayet etmesi benim açımdan sürpriz olmadı. Öte yandan ikinci yarının üç haftası oynanmış ve Beşiktaş camiası, “Acaba yeniden yarışa ortak olabilir miyiz?” şeklindeki düşüncelere dalmışken, Bursaspor maçının bir gün öncesi patlatılan “Şenol Güneş milli takıma gidiyor” haberlerinin de çok iyi niyetli izler taşımadığını düşünüyorum. Zaten bütün bir haftayı “Kagawa gol atınca hangi şarkı çalsın?”, “Bizim japona Japon selamı vermek lazım” gibi polemiklerle geçiren taraftar bu haber üzerine ikiye bölünürken, son dönemde çocuk parkına dönen Vodafone Park’ta bir başka puan kaybı yaşanacağı endişesi adeta tüm tribünlere yayılmıştı.
         Açıkçası maç başlangıcı, korkulanın başa geleceği izlenimi doğurdu. Samet Aybaba kurduğu tempolu, fizik gücü yüksek orta alana ileride baskı yaptırıyor ve Beşiktaş’ın geçen sezondan bu yana kanayan yarasını kaşımaya çalışıyordu. İlk 15 dakikalık bölümde Bursaspor’un planları işlerlik kazandı ancak yeşil-beyazlıların önemli handikabı vardı. Kazanılan topların kullanılması konusunda becerili isimler sahada olmayınca, Beşiktaş kaybettiği topları kısa zamanda geri almaya başladı. Bu noktada Atiba Hutchinson’dan övgüyle bahsetmemiz lazım. İhtiyar delikanlı, hem bilinen sezgileriyle çok top kazandı hem de Badji’nin markajı altında bocalayan Ljajic’e ileri çıkarak yardım götürdü. Mirin de baskı altında ileriye ve dikine oynama becerisi gösterince, Bursaspor orta alanı iki ceza sahası arasındaki geniş bölgede sürekli gidip gelmek ve yüksek eforla oynamak zorunda kaldı. İşin gerçeği, Samet Aybaba’nın elinde farklı bir oyun tarzını dikte edecek yedek kulübesi de yoktu. Bu nedenle Burak Yılmaz’ın alışılagelmiş santrfor vuruşlarından birinde bulduğu gol sonrası, Bursaspor’un sahadan puanla ayrılması ihtimali şans faktörüne kalmıştı. Nitekim ikinci yarının büyük bölümünde de oyun Beşiktaş’ın istediği gibi gitti ve fark ikiye yükseldi.
         Şahsi fikrim, Beşiktaş kurmaylarının oyundaki ve takımdaki bu değişimi iyi etüt etmesi gerektiği yönünde. Safra sayabileceğimiz bazı oyunculardan kurtulunca takımın hızlı şekilde yükselmesi sizce tesadüf müdür? Ligin ilk devresinde sitem ve kızgınlıkla saha içinde kalkan eller kollar bugün birbirlerini kucaklıyorsa, takım birlikteliğini neyin bozduğunun tespiti idari ve teknik yönetim tarafından yapılmaya muhtaçtır. Burak Yılmaz’ın dönüşünün yarattığı gerginlik unutuldu, saha içi yardımlaşma üst düzeye çıktı ve yeşil zeminde yüzler gülmeye başladı. Şenol Güneş de -eğer ki, takımın başında kalacaksa- geçmişte yaptığı hatalardan ders alırsa, bu yükseliş uzun soluklu olabilir. Tecrübeli çalıştırıcı, bu gece de gereksiz ve saha içinde birden çok futbolcunun yerini değiştirdiği hamleler yaptı. Örneğin Ljajic maç içinde santrfor arkası, orta alan, sol ön ve sağ önde oynamak durumunda kaldı. Her değişiklikte yeri değişti. Hatırlanacağı gibi Erzurumspor önünde bu tip kapsamlı değişikliklerin ceremesi, takım dengesi bozularak ödenmişti. Bence tüm kulüp yetkililerinin yakalanan bu havayı korumak için futbol takımının üzerine titremesi gerekiyor. Birlikteliğin sembolü Shinji Kagawa, saha içinde olduğu kadar camia içinde yarattığı sempati ile “Japon yapıştırıcısı” rolüne soyunmuş durumda. Quaresma ve Şenol Güneş isimleri üzerinde ayrılan milyonları birleştirdi ve bir araya getirdi. Bu bile Kagawa transferini tek başına değerli kılar.
        

CEM TOP

8 Şubat 2019 Cuma

KAGAWA İTTİFAKI "birlik beraberlik diriliş"



Japonya Beşiktaş'ın neresine düşüyor.

Gereken hırs ve liderlik Atiba'da mevcuttur. 
Hemen yazının başında söyleyeyim, tam ortasına düşüyor teorik olarak. Pratikte ise önümüzdeki günlerde çözülmeye çalışılan bir maçta göreceğiz. Gelelim Beşiktaş'ın içinde olduğu naftalin kokulu günlerin devamı niteliğindeki bu süreç.

Yüreğimizin taptaze olduğu zamanlardan çürüdüğü zamanlara efsane bir geçiş yaptık, Ekrem Dağ gibi olduğumuz yerde dönüyoruz.

Bir göz gezdirelim duruma; Love kazması Alanyaspor’un elinden Lewandowski sanılarak alındığı günden itibaren burnumuz yerden kalkmadı. (bunun bir atasözü var ama yazıyı kirletmeyelim) Atanımız iyi sandık ama kendisi çamaşır makinesi çıktı. Forvet eksikliği orta saha yetersizliği defans sıkıntısı Fabri’nin gidişi Şenol Güneş’in laz inadı derken; Şampiyonlar ligi gelmeyince yüksek maaşlı oyuncuların oluşturduğu sönmüş yıldızlar topluluğu sorunlar yaşamaya başladı. İki senelik şampiyonluğun getirdiği nakit paralar kur artışına sayılınca ortada kocaman bir borç ve maaş yükü kaldı. Elde kalan son birkaç kap kaçakta satılarak yerine yenisi konmayınca durum artık sarpa sarmaya başladı.
Taraftar taraftarlığını yapıyor ama yönetim artık çay kahve içer gibi röportaj verdiği ekranlardan kaçıyordu. Kulüp yönetilmiyor sadece idare ediliyordu.
5. Sabahın şafağında kaosu en üste çıkaracak o büyük o kutlu o Ronaldo vari forvet Beşiktaş'a adım attı. Kış artık yerine kar boran fırtınaya bıraktı.

Bu futbolcu İnönü de Beşiktaş'ın bir maçında imPARAtor’un manevi oğluyken gaza gelmiş ve kendini orta saha da yere atıp maçın 3 3 bitmesini sağlamış, daha sonra gittiği bütün renkli kulüplerde formayı öpmüş o kulübe canını vermek için salvolarda bulunmuş boylu poslu tek vuruşları iyi yan top vasat olan bir kardeşimiz. Yıllarca antipati ile yaklaşılan, sorun yaratacağı kesin olan bu kardeşimizi üstün yetenekleri olan Sayın Fikret Orman  ve transfer komitesi getirip Beşiktaş’ın ortasına bıraktı. Scout ekibimiz Asya kıtasında araştırma yaptığı sırada, Trabzon alt yapısında bu 33 yaşındaki keşfedilmemiş ucuz (2.2 milyon Euro) olan kardeşimizi keşfetti. 6 nokta körler derneği kendilerine plaket vermiş fakat alamamışlar, bu ne güzel bir transfer.

Diğer 17 takımın aklından geçen ilk cümle; Ohhhh mis gibi kaos.

Bakın daha 1 sene önce Bayern’i yener miyiz diye naralar atan taraftar şimdi ise bu yağız Beşiktaşlı yakışıklı forveti sahiplenmek zorundaydı. Daha ortada para ve konumu ile ilgili sorunlar bitmemişken hem de!

Bu cümleleri yazarken bile sahiplenme cümlesinin içine “Beşiktaş ögedir gerisi yüklemdir” yazmak istedim ama kelimeler cümle kabul etmiyor. Ha bu sırada maaşı ödenmediği için “abi bizim maaşlar ne oldu” diye yönetime soru soran bütün futbolcular kadro dışı bırakıldı ve formsuz denildi.
Evet bir ikisi formsuzdu, Tolga 3 senedir kalede değildi şimdi mi anlaşıldı, ya Tolgay (bu arada bu arkadaş tam anlamıyla truva atıymış, savunduğumdan değil maksat soruyu tamamlamak, kendisi sadece gönderdiğimiz vasat altı bir boş topçu) Love niye tutmadı niye parası verilmedi, Pepe nerede, Gökhan Töre neden kiralanmadı Orkan neden geri çağrıldı, yönetim bana sahip çıkın demekten başka ne iş yapıyor, Hoca inattan başka her işi yapıyordu. Lig başladı üst üste puan kayıpları, içeride mağlubiyetler tam bir çöküş dizisi.

Devre arası yukarıda yazdıklarım yapılmaya başlandı. Burak geldi Love tolgay Pepe gitti, kiralıklar vs. Taraftar, Başkan Burak ve anticileri şeklinde mis gibi 4 e bölündü ki zaten bir birlik yoktu.
Evet bu bir netfilix dizisi değil gözümüz kulağımız her şeyimiz Beşiktaş'ımızın içler acısı haliydi (içim ağrıyor yazarken)
Derken; Japon kağıt katlama sanatında usta, güzel gülen Samet Aybaba efektli kardeşimiz kapımızı çaldı yada davet edildi.
Dünya yeniden bizi yazmaya başladı, come to Beşiktaş etkisi bir nebze de olsa canlandı.Hiçbir şeyi unutturmaz ama en azından hafifletir ve ligi 2. Bitirebiliriz.
Yeniden birlik olmalıyız.
“hiçbir şeyi unutmadan ama”
Yönetim çıkıp, gelen nakitlerin nerelere harcandığını yapılan hataları sevapları tek tek açıklamalıdır. Burak'ı seven hain Burak'ı sevmeyen Beşiktaşlıdır mantığından vazgeçilmelidir, en azından 14 hafta. Hoca genç oyuncuları sonucu ne olursa olsun takıma monte etmeli kırmızı kart sorunu olan arkadaşlarla "go home" denmelidir.
Oğuzhan sene sonuna kadar bakılıp toparlanmazsa teşekkür edilmelidir. Defans sabit kalmalı, iç sahada sonuna kadar takım desteklenmelidir. Yönetim taraftarı azarlamak yerine sorunun kendisinde olduğunu politikanın değişmesi gerektiğini anlamalıdır.
Umut Şafak vs şahıslar reklamlarını bitirdilerse vedalaşmalı, taraftara küfür eden bu abilerin Beşiktaş olmadığı sürece bakkaldan manavdan faksız oldukları anlatılmalıdır. Yalan haberlere verilen cevaplar sertleştirilmelidir.

Bu çekik gözlü kardeşimizle gelen yalancı bahar normal bahara dönüşene kadar herkes artık susmalı ve işini yapmalıdır.

Burak kardeşimiz büyük hatalar yapmış biridir, "e adam vurmadığına göre en azından kendini affettirene kadar durumu gözden geçirilmelidir"

Bayer’i yenmeye çalışırken içerde Erzurumspor’a nasıl puan veriyoruz sorulması gereken soru budur.
 
çArşı eski günlerine dönmeli Beşiktaş'a sahip çıkmalı en azından bu sosyal medyadaki ayrıştırıcı dilinden vazgeçmelidir.
Taraftarın yeri tribün takımın işi sahadır, bu en azından bir süre ayırt edilmelidir, susmak değil sadece bu yıl bitene kadar en azından sabredilmeli. 

Aday olmak isteyen hesap sormak isteyen seçimde görevini yapmalıdır.

Kaos le uğraşırken Fener kümeden çıktı
Gs Ümit Öztürk ile 8 galibiyet aldı, rakibinden teşvik ile forvet devşirdi.

İBFK 6 tane devlet bağlantılı sponsor bağladı.

Sorarım size şimdi kaos kime yarıyor.
Ha bu arada kimseyi aklamak derdinde değilim, derdim artık Beşiktaş'ı düştüğü durumdan kurtarmak üzerine sesli düşünmektir.

Saygı ve Sevgilerimle

Hopa Japon’larından
Ercan Nogay KAGAWA Alper



About