16 Ağustos 2017 Çarşamba

Türk futbolu nasıl kurtulur

Bu yazı da yakışıklı futbol cümleleri mevcuttur.
Aşk santra ile başlar,


Futbol,
Klasik tabirle “milyonları peşinden koşturan, meşin yuvarlak”. Arsada güzel statta şölen, menajerde beş futbolcuda on kapitalizmde milyonlar! Kimine göre gereksiz geri kalan herkese göre tutku. Herkes dediysek çokta şey yapmayın lütfen, nihayetinde istatistik Ferguson amcaya göre “mini etek gibidir çok şey gösterse de asıl gerekeni göstermez”. Herkes dediysem herkes olmayabilir yani. Bu cinsiyetçiliğe kaçan benzetmeden hemen uzaklaşıp konuya geleyim!
Efendim, her şeyin geç geldiği ülkeme futbolda geç gelmiştir. Osmanlıda ki bazı abilerin beden eğitimi hareketlerini ayıplaması, dönemin şartları, memleketin mecazi ve gerçek anlamda çamurla kaplı olması nedeniyle, 1908lere kadar gizli de olsa futbol oynanması, bir İngiltere bir Fransa bir bilmem hangi ülkede ki gelişimi gösterememiştir. Kısaca kurtuluş savaşı sırasında kimse “la oğlum bi durun iki topa vuralım” diye söylenememiştir, belki söylenmiştir de ya duyulmamış ya da duyulsa da ses uzakta kalmıştır. 100 senede de geldiğimiz durum ortadadır. Dön dolaş yine Terim’e gel! Bizim futbol tarihimizi kısa tutmakta fayda var, anlatacak pek bir şey yok.
100 SENELİK SÜREÇTE, MİLLİ TAKIM BAZINDA DÜNYA KUPASI 3.LÜĞÜ, KULÜPLER BAZINDA İSE UEFA KUPASI, SÜPER KUPA. Bir de “her yerinden öpüyorum Rüştü” ile birlikte kova Yaşar var. Başka da elle tutulur hiçbir başarı yok. Abarttığımız uzaktan goller hariç! İstatistik vermek istemiyorum, tartışmayalım hiç. Alex Sergen Haci! Bir de bu üçlü.
Neyse magazini geçip asıl ağlamamız gereken yere geleyim! Bırakın gol atmayı atağımız yok 100 senede.
Durumun vahameti 2000lerin başında biraz toparlanıyor gözükse de Türk Futbolunun durumu geçmişten günümüze Sabri Sarıoğlu’nun ortalarını andırmaktadır. Sert falsolu fakat asla hedefe değil. İhraç ettiğimiz futbolcu sayısı iki elin parmak sayılarını geçmemişken, statların, alt yapıların durumu ortadayken, sürekli yabancı sınırı ile gün kotarmaya çalışılırken, futbol, dünyada yükselmeye devam ederken, adamlar sonraki 20 senenin planlarını çizmişken (for example Alman Milli Takımı) biz yerinde saymak bir yana Osmanlı dönemine dönmek üzereyiz. Tek değişen şey TFF başkanları. Söylemleri ise hep aynı “yol yaptık”.
Hep bir atılım sözü, bir sıçrama çalışması, bir Messi kıvraklığı, Ronaldo kuvveti Ronaldinho çalımları gibi projeli sözler verilsede, görünen köy uzakta değildir. Sonuç; Ne dediği anlaşılamayan ultra lüks milliyetçilikle soslanmış tehdit vari basın toplantılar düzenleyen bilmem kaç milyon Euro maaş alan teknik adamlar sosyal medya hesaplarından Mevlana’lı mesajlar ile Katar futboluna göz kırpan futbolcular ile direkt mesajdan ünlü olan sol açıklar! Beyler futbol bu değil! Bak adam 222 milyon Euro ile senin oynadığın takımdan transfer oluyor, sen! Göbekli göbekli dolaş.
Gelişim yok, alt yapılardan en son çıkan adamlar 50 yaşında. Proje uygulama sıfır sıfır sıfır, benim moralim gibi.
Her konuda batının bizi kıskanmasını fırsat bilen ahalimiz, Beşiktaş’ı bir güzel batıran adamı, yine batı bizi kıskansın diye kurtarıcı seçti, ya da seçtirdi. Neyse FFF (Fransa futbol federasyonu) bizi kıskanıyor.
Kurtarıcı olarak seçilen son başkan ise resmen en güzel fiyasko dalında birincilik ödülüne layık

Şöyle ki; (size koca koca adamların bizi nasıl yediklerini anlatayım!)
Beşiktaş gibi güzide bir kulübü gereksiz transfer ve gereksiz işlerle 680 milyon Euro gibi borçlarla donatıp neredeyse sıfır sportif başarı ile taçlandıran Sayın abimiz, zaten belini bir türlü doğrultamamış şike süreciyle başı dönmüş, kulüplerinden birkaçı hem Finansal fair play (ffp) hem de şike ithamı ile Avrupa’dan men yemiş futbolun başına geçirilmiştir. Bu Abimizi, babası bizzat şirketlerinden uzak durması için futbola yönlendirmiş, şeklinde dedikodular kulağımıza kadar gelmiştir. Beşiktaş’ı açık arazide evsiz bırakıp kaçar adımlarla TFF’de başkanlığa getirilen ağabeye “sen bu peraları ne yaptın, bu borçlar, bu Beşiktaş’ın durumu nedir” diye sorulacakken, kendisine Türk futbolunu kurtaracak adam gözü ile bakılmış. Güzel iş!
Peki ama neden? Bu soru asla sorulamamıştır. Mevzunun başlangıç yeri burasıdır, sorulması gereken soru en kısa haliyle, bu adamın futbolun başında ne işi vardır? Ne soru sordum ama.
Hollandalı teknik direktör ile başlayan büyük projeler rüyası, Abdullah Hoca ile devam eden, “takım gençleştiriliyor kardeşim, hocaya karışmayın, Emre Arda yaşlı Rüştü de futbolu bıraktı söylemleri ile devam edip, Tugay Kerimoğlu da uzaktan ne goller atıyordu ama adam kırkına geldi gençlere yol vermek lazım, Sergen zaten jokey, gibi cümleler ile büyütülmüş ve toplumdan destek alınmıştır. Birkaç maçta fark yiyene kadar! Çünkü bu bir proje değil, bir …. Kurtarma olayıdır. Proje için bilgi, bilim ve alt yapı gereklidir. Biz de bunların üçü yerine tek şey vardır, Sinyor Terim.
Proje muhabbeti burada bitmiş, yine durumu günü ve kişileri kurtarma uğraşına girişilmiştir. Meşin yuvarlak doların yeşiline yenik düşmüştür. Futbolu siyasetten ayıklamak yerine sahalarda artık, seçim çalışmaları yapılması da bu döneme denk gelmiştir. Siyaset futbolun içindedir ve asla ayıklanamayacaktır. Sonuçta Sayın Cumhurbaşkanımız iyi bir forvettir.
Kendi “kurtarıcı” diye getirildiği yere “kurtarıcı” diye başkasını getirenlerden oluşan bu evlere şenlik grup, prim ve maaş işleri ile kendi kendilerinin kuyularını kazamaya başlayınca ortada futbol adına başarıdan ziyada güzel bir Türk dizisi senaryosu çıkarmışlardır. Hırtlar vadisi TFF!
Bir de Kurtlar vadisine birkaç bölümlük senaryo desteği için mekanlar basılmıştır. İşte Türk futbolu budur! İtiraz edenleri kovalarım. “Kurtarıcı” kendini kurtarma peşine düşünce, kendini kurtaracak adamı Şenol Güneş diye seçip, Şenol Güneş’in öğretmen olduğunu unutanlar gerekli dersi almışlardır.
Futbolun önce siyasetten, sonra iş adamlarından (en azından iş bilmeyen) temizlenmesi gerekmektedir. Boş, içinde seyirci olmayan statlar yaparak, köşe başlarına hükümete yakın adamları koyarak bu iş anca bu kısır döngü içinde kalacaktır. Zira, her yediği golden sonra ya defansa kızan ya da yan hakeme koşan Rüştü Reçber görüntüsü daha yıllar yıllar süreceğe benzemektedir. Şenol Güneş’ler, çoğalmalı gerekirse TFF’nin başına bu seviyede insanlar getirilmelidir. Karizmasına giyimine kuşamına takıp dünya 3.lüğünü yok saydığımız Güneş Hocayı, İtalyan kesim takım elbiseler giyen adamlara tercih ettiğimiz için bu haldeyiz. Para bazı şeyleri geçici olarak çözer, klas bilgi ve beceri kökten çözümdür. Şenol Hocanın bilgisi Beşiktaş gibi Demirören enkazı ile uğraşan takımı bile ayağa kaldırmaya yetmiştir. Kıymeti anca 60 yaşından sonra anlaşılmıştır. Öğretmendir, Hayyamdan haberi olan ender futbol adamlarındadır.
Tüp ticareti yapan, sürekli siyasi davranan plansız programsız herkes bu mecradan acilen uzaklaştırılmalı. 1980 sonrası Alman ekolü göz önünde bulundurularak alt yapılara yatırım yapılmalıdır.
Altınordu, Beşiktaş, alt yapıları kuvvetli en azından geçmişte kuvvetli olan kulüpler rahat bırakılmalıdır. Mustafa Reşit Akçay, gibi işini iyi yapan mütevazi adamlar saha içinde tutulmalıdır. Alexler, Sergenler,Lefterler yeniden yetiştirilmeli lige yeniden kazandırılmalıdır. Kısa vadede alt yapılara devlet desteği gelmelidir, en azından disipline edilmelidir.
Saygılarımla.

Ercan Nogay Alper.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.

About