20 Aralık 2017 Çarşamba

ekşi'den: sözüm gerçek Beşiktaşlılara.. (İçerdeki düşmanlar ve çapsız troller üzerine alınmasın)

uzun zamandır yazmaya niyetliydim, bugüne kısmetmiş..

küfür ederim ama buralara çok fazla küfür yazmamaya çalışıyorum, arada bir kaçıyor da, bu yazıyı daha vurgulu hale getirmek için mecburum; en başta, bu bizim ülkemizdeki futbol iklimini sikeyim.. böyle bir ülkede emin olun, futbol adamı olmak, futbolcu olmak, yönetici olmak çok zor, bunu diyeceğimi pek düşünmüyordum ama, bu adamların %90'ının aldığı paralar helal, ciddiyim..

şimdi, bir defa bu ülkede hala anlaşılamayan bir dert var. bizim bu ülkede yapabileceklerimiz sınırlı futbol olarak, yani muhtemelen gelecek 10 yıl içerisinde (-ki çok iyimser bir tahmin bu) ingiliz, italya, alman takımlarının mali tablolarına, gelirlerine erişemeyeceğiz. bunlarla mücadele etmemiz için, aynı galatasaray'ın 2000 yılındaki felsefesi ile, ekonomik eksiklikleri, üstün bir futbol aklıyla ve karakteriyle kapatacağız. yani avrupa'da kimsenin yüzüne bakmadığı mario gomez'den lewandowski performansı alabileceğiz, ya da benfica'da istenmeyen adam olan talisca'dan öyle bir fayda alacağız ki, benfica bu adamı nasıl göndermişiz diyecekler. 

bunun içinde doğru planlama, doğru kurumsallaşma ve üstün bir futbol aklı gerekmekte. beşiktaş, 2 senedir bunun meyvelerini yiyor. herkes, güllük gülistanlık değil elbette. biri bir şey söylemişti, çok beğenmiştim, almanya futbolunda bütün kulüpler hep doğru işler yapar, doğru işleri daha az yapan küme düşer, daha fazla yapan şampiyon olur.

bu lafı tersine çevirelim; türkiye'de bütün kulüpler yanlış yapar, daha az yanlış yapan şampiyon olur. 

beşiktaş, herhangi bir alman veya ispanyol takımından daha fazla yanlış yapıyor ama bu türkiye standartlarında onu üste taşıyabiliyor. 

futbol iklimini neden sikiyorum, yukarıdaki şeyleri neden anlattım. yanılmıyorsam bülent timurlenk anlatmıştı, pierre van hoijdonk 'un ilk maçı, maç da hazırlık maçı, pierre maçın 4.-5. dakikasında falan bir gol kaçırıyor, bir taraftar ayağa kalkıp, 'yeter ulan yeter, ne çektik senden' diye bağırıyor. ya da geçenlerde, twitter'da sıklıkla karşılıklı konuştuğumuz fanatik bir beşiktaşlı kullanıcı, beşiktaş,yanılmıyorsam, malatyaspor ile berabere kalınca, başkandan tut, hocaya kadar hepsine sallıyor. bende sordum, beşiktaş bu sene şampiyon olamazsa, hoca gitmeli mi, diye, evet gitmeli, dedi, bende anında takibi bıraktım. aynı adam muhtemelen, pazar günkü 5-1'lik osmanlı maçından sonra, onlarca mutluluk twiti atmıştır. gündelik sonuçlar, maçlık performanslar bizde haddinden fazla yer ediniyor, bizi fazla darlıyor. herkesin üzerinde bir baskı, herkes linç edilmeyi bekliyor. 

galatasaray teknik direktörünü (eski) ele alalım, tamam, bence de yeterli bir teknik direktör değil, ama adam 8 maçın 7'sini kazanıyor, bir tanesinde yenildiğinde itin götüne sokuluyor, takım lider, taraftar tesisleri basıyor. 1 tane galibiyet aldı mı, müthiş deha, maçı çevirdi falan deniyor. örnekler çok fazla, burada saysam, sayfalar yetmez..

şimdi sözüm gerçek beşiktaşlılara;

takımınıza sahip çıkın, saçma sapan trollemelere gelmeyin, takımınızı övecem diye de saçmalamayın. son 20 yıl bazında baktığınızda, galatasaray ve fenerbahçe, bize fark attı, hem sportif açıdan, hem psikolojik açıdan. ama devranın döndüğünü herkes biliyor, kendileri de biliyor. beşiktaş'ın elinde tarihi bir fırsat var rekabet açısından, kartlarını doğru oynar, kendi kendine psikolojisini bozmazsa, uzun yıllar sürecek bir hanedanın başlangıcını yaşıyor, tarihe tanıklık ediyoruz belki de. ama dedim ya, ilk rakibi, fb veya gs değil, direkt olarak kendisi. taraftarın ciddi bir kısmını teşkil eden saçma sapan adamlar, beşiktaşlı kimliği sayesinde medya dünyasında iş bulabilen gereksiz kalemler, yorumcular, antin kuntin tipli eski yöneticiler, uyduruk twitter fenomenleri. bunları aşabilirse, beşiktaş'ın önü açık, hem türkiye'de hem de avrupa yolunda. 

teknik analize gelince, şampiyonlar ligi yorgunluğu diye bir hadise var, guardiola, barcelona'nın başındayken, takım uçuyorken, bir gün zayıf bir takımla maçı vardı, iç sahada, muhtemelen 5-6 falan atıp bitirdi maçı, maçtan sonra 'yüksek başarıları yakaladıktan sonra, oyuncularımı bu tarz maçlara motive etmekte zorlanıyorum' minvalinde bir şeyler söyledi. sen monaco'yu, porto'yu yendikten sonra, malatya'ya motive olmakta zorluk çekersin. ayrıca, işin fiziksel yorgunluğu da var. bunu da unutmamak gerekli. avrupa üzerinde, elit seviyedeki 5-6 takımı çıkartın, şampiyonlar ligi ve kendi ligi'ni götürmekte her takım zorlanır. al işte, napoli, ligde iddialı olacağım diye şampiyonlar ligi'ni boşladı, atletico madrid bile yapamadı bu sene, dar kadroyla tek kulvara yöneldi. o yüzden, beşiktaş'ın mevcut durumu başarısız değildir, liderin 3 puan gerisinde, potansiyel olarak ligin en iyi futbol oynayan takımı. takımın en büyük problemi bu sene, coşku, o coşkuyu yakaladığında karşısında tutunabilecek takım yok, içeride-dışarıda, fark atamayacağı takım sayısı bir elin parmaklarını geçmez. 

şenol hocamı üzmeyin, o bu takımın başına gelmiş son yıllardaki en güzel şey. yaşım 35. briegel'i de gördüm, carvalhal'ı da, schuster'i de, rıza çalımbay'ı da. gordon dönemi hariç, (biraz da lucescu dönemi) bu kadar rakibine üstünlüğünü hissettiren ve bunu da istikrarlı bir şekilde yapan başka bir beşiktaş hatırlamıyorum. bunun mimarı da şenol güneş'tir. 

sözlerime son verirken, türk futbolunun tek hedefinin, şampiyonlar ligi'ne en az 3 takımla (2'si doğrudan) katılmak, gelecek 5 yılda, en az bir şampiyonlar ligi yarı finalisti veya uefa avrupa ligi şampiyonluğu olması gerektiğini, türk futbolunun anca bu şekilde gelişebileceğini, diğer yapılan hamlelerin sadece günü hatta o saati kurtaracağını belirtmek istiyorum..

https://eksisozluk.com/entry/72928224

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.

About