18 Mart 2017 Cumartesi

Özyakup ''Hedeflediğim üç kulüpten teklif gelene kadar hiçbir yere gitmiyorum!''

alıntı kaynak: http://fourfourtwo.com.tr/2017/03/14/ozel-roportaj-oguzhan-ozyakup-2/




Performansıyla eski kulübü Arsenal’i yeniden peşinden koşturan Oğuzhan Özyakup, Arsenal’deki altyapı eğitimini, Arsene Wenger’in çalışma prensiplerini ve gelecek planlarını anlattı…

Arsenal’in altyapı politikası gereği genç futbolcuların bir aile yanına yerleştirildiğini duymuştum. Senin nasıl bir ailen vardı?
Bana her konuda yardımcı olmuşlardı. Şehre alıştıktan sonra da kendi evime çıktım. Kulüp yanıma sürekli denenmeye gelen Portekizli, Brezilyalı futbolcuları gönderiyordu. Onlar da hiç İngilizce bilmediği için biraz zorlanıyorduk. Çok komikti. Bilgisayarlarımızdan Google Translate açıp yan yana oturuyorduk! Onlardan biri de Galatasaray’da oynayan Izet Hajrovic’in kardeşi Sead’dı.

İngiltere’ye gittiğinde Hollanda’da alıştığın antrenmanlardan farklı olarak neler gördün?
Henüz 15 yaşımdaydım. İlk üç ay U-16 ve U-18 arasında gidip geldim. O yaşta tek paslarla çift kale maç yapıyorlardı. İdmanda dar alanda maç yaparken yasaklar koyuyorlardı. İlk kural ileriye oynamaktı. Çok sıkışırsan geriye oynayabilirsin, onda da tek pas yapmak zorundasın. Bir gün dediklerini yapmadım, hoca herkesin içinde bana bağırdı. Biraz bozulmuştum. Sonra odasına çağırıp oyun felsefelerinin bu olduğunu anlattı. O günden beri ileriye oynamaktan başka bir şey düşünmüyorum. Bu sayede de hücumda bir adım ötesini görebiliyorum.



İlk kez kadroya girdiğin maçta Arsenal, Manchester United’a 8-2 yenilmişti. Tribünde olmayı mı tercih ederdin?
O maçta yedektim ama golleri yemeye başladığımızda oyuna girmek için dua ediyordum. 3-1 olduğunda Wenger beni ısınmaya göndermişti, 4-1 olunca geri çağırdı. İyi ki oyuna girmemişim!Gerçi çok sakatımız olduğu için yenilmemize kimse şaşırmadı.

Arsene Wenger’in nasıl bir çalışma sistemi vardı? Futbolcular mümkün olduğunca saha dışında ona görünmemeye mi çalışırdı? Göründüğünün aksi bir şeyler yakaladın mı?
Öyle güzel bir sistem oturtmuş ki; U-18, rezerv ve A takım aynı tesisi kullanıyordu. Robin van Persie, William Gallas, Theo Walcott gibi futbolcularla bizi sadece 15 metrelik bir koridor ayırıyordu. Bir gün rezerv takımdaki hocam o koridoru göstererek “Bu senin hayatının en uzun yolu” dedi. Ben bunu biraz geç anladım. Herkes Arsenal altyapıdan oyuncu üretiyormuş gibi görüyor ama aslında hiç öyle değil. Bakarsan 20 kişiden en fazla ikisi A takıma yükselebiliyor, onlar da çoğunlukla kalamıyor. Mesela şu an benim yaş grubumdan A takımda kimse yok.

Arsenal’de profesyonel sözleşmeyi imzalamak için iki yıllık opsiyonunun dolmasını beklememişlerdi. Wenger senin için “Yaşı henüz 17 ama futbolu çok büyük. Böyle bir yeteneği elimizden kaçırsak hata yapmış olurduk” demişti… Bunları duyunca heyecanlandın, sonrası yıkım mı?
Hayal kırıklığı yaşadığım doğru. Başlarda çok yoğun maç trafiği olduğu için şansımın yüksek olduğunu düşünüyordum ama son adım çok zor. 18 yaşımdayım, A takımda herkes adımı öğrenmiş, farkıma varmış ama kadroda bir varım, bir yokum. Şampiyonlar Ligi’nde yine yedek kaldığım Arsenal-Milan maçından sonra “Böyle olmayacak” dedim. Uzun yıllar bu şekilde kalmak büyük risk. Bu yüzden sürekli oynamam gerektiğini düşünerek bir karar verdim. Kiralık gitmek istemediğim için Beşiktaş’ı tercih ettim. Pişman da değilim. 19 yaşımda Beşiktaş’la 35 maça çıktım. Bu benim için çok önemliydi.

Sence Wenger daha ne kadar Arsenal’in başında kalır?
Bu sürekli konuşuluyor ama o yine kalıyor. Bence 10 yıl daha devam eder!



AZ Alkmaar altyapısında en çok hangi konunun üzerine düşüyorlardı?
Sırf teknik! Tenis toplarıyla antrenman yapardık. Kukaların arasından tenis toplarıyla geçerdik.

Bileklerinin kıvraklığını buna mı bağlıyorsun?
Evet. AZ Alkmaar’da haftada iki gün özel idman yapardık. Defans, orta saha ve forvet oyuncuları ayrı ayrı çalıştırılırdı. Türkiye’de böyle bir şey görmedim.

Sadece Fuat Çapa yaptırıyordu…
Biliyorum. O da Hollanda’da yetişti çünkü!

Bir maç sonu açıklamanda “Benim hedeflerim çok yüksek” demiştin. Ne o hedefler?
İlk hedefim Beşiktaş’ta şampiyonluklar yaşamak. İkincisi de dünyanın en önemli kulüplerinden birinde oynamak. Avrupa’dan teklifler aldım ama uygun şartlar oluşmadı. Hedeflediğim üç kulüpten teklif gelene kadar hiçbir yere gitmeyi düşünmüyorum.

Beşiktaş’ta ilk birkaç maçından sonra senin için “Çelimsiz”, “Vitaminsiz”, “Kondisyonu yetersiz” eleştirileri yapılmaya başlanmıştı. Bunlar kulağına geldi mi?
Duyuyordum, hatta kafama takıyordum. Sonra saygı duyduğum eski futbolculara derdimi anlattım. Bana “Başkaları için yaşama!” dediler. Herkes üst vücudumu geliştirmemi söylüyordu ama ihtiyacım o değildi. Kendime gerçekten iyi baktım. Kulüpten bana verdikleri fitness hocamı evime çağırıp çalışmaya devam ediyordum. Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısını tamamen buna adadım. Karşılığını da aldım.

Şenol Güneş’in buna ne kadar katkısı var?
Samet Aybaba ilk maçlarında beni tercih etmemişti, Slaven Bilic de öyle. Şenol hoca gelir gelmez hepimize değer verdiğini gösterdi. Hepimizle yakından ilgilenmeye başladı. Onunla sadece futbol değil, özel konularımızı da konuşabiliyoruz. Eski bir öğretmen olduğu için konuşmayı çok seviyor ve çok iyi dinliyor. Onun için hep daha fazlasını yapmak istedim.

Sana sahada özgürlük tanıması da işleri değiştiren başka bir faktör mü?
Hücum futbolunu çok seviyor ve sürekli pas yapmamızı istiyor. Bilic’le biraz daha defansif oynuyorduk. Samet hoca zamanında da coşkulu oynuyorduk ama Şenol hoca kendini gelir gelmez belli etti. Pas! Pas! Hücum! Ben de “Bu benim tarzım, bunu çok iyi yapabilirim” dedim.

Baban ve amcan da eski futbolcu. Sana “Futboldan para kazanılmaz oğlum, bir mesleğin olsun, hobi olarak yine oyna” demediler mi?
Aileden birinin futbolda iyi bir yerlere geleceği belliydi. Amcam Gençlerbirliği’nde oynadı, babam Şekerspor’da oynadı, kuzenim Trabzonspor altyapısında kaleciydi… Piyango bana vurdu!

Röportaj Hilal Gülyurt Fotoğraf Barış Tekin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.

About