Türk futbolunun uzun süredir marka değeri tartışılıyor. Yıllar içinde yayın ihalelerinin geldiği nokta ortada. Peki bugün kulüplerin en büyük gelir kaynağının nereden kaynaklandığını hatırlıyor musunuz...
4 Şubat 1990’da Boluspor, Beşiktaş’ı ağırlıyordu. Ev sahibi, şampiyonluk yolunda emin adımlarla yürüyen İstanbul’un devi karşısında ne yapacaktı?
İşte bu sorunun yanıtını sadece tribünleri dolduran binler izleyebilmişti. Evet, Bolu Beyi’ne kafa tutan Köroğlu misali, başkan Yılmaz Becikoğlu TRT’ye savaş açmıştı. Kavga dövüş kameramanlar stada alınmazken, mücadele kameralara kaydedilememişti. Hattâ kulüp yönetiminin şikayet edildiği vali, “Radyo maçı veriyor” demişti.
Herkes birbirine girmişti. O zamanlar federasyon başkanı olan Şenes Erzik, maçı canlı yayın için cumartesi gününe aldıklarını ancak naklen yayın arabası gönderilemediğinden karşılaşmanın pazar oynandığını söylüyordu. TRT Haber Dairesi Başkanı Ceyhan Baytur ise “Naklen yayın aracımızı Regaip Kandili için Şanlıurfa’ya göndermiştik. Bu bakımdan maçı canlı veremedik. Ancak TRT’nin görev yapmasını engelleyen Boluspor’u mahkemeye vereceğiz” şeklinde konuşuyordu. Başkan Becikoğlu, “Bu ticari iş” diyerek aba altından sopa göstermeye devam ediyordu. Tüm bu hengamede ilk düdük çalıyordu.
Metin-Ali-Feyyaz şeytan üçgeniyle rakibini beşleyen Gordon Milne’in öğrencileri dosta güven, düşmana korku vermişti. İkişer gole imza atanlardan Feyyaz, kariyerinin en güzel sayısını Bolu’da kaydettiğini hep söylerken, Ali tüm arkadaşlarını kahkahaya sürüklemişti. Santrfor, Metin’in sert ortasını suratıyla istemsiz bir şekilde filelere göndermişti. Taraftarlara da radyodan dinledikleri maçın gollerini hayal etmek düşmüştü.
Tam 25 yıl önce ayaklanan Boluspor, Türkiye’de yayın hakları konusunda ilk kıvılcımı çakmıştı. Sonrası malumunuz artık 321 milyon dolar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.