Japon yapıştırıcısı
En
başından söyleyeyim, bu sezona Şenol Güneş ile başlanılmaması gerektiğini
düşünenlerden biriyim. Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından itibaren hocada
gözlemlediğim motivasyon kaybı, olaylı Fenerbahçe kupa maçının tekrar edilmesi
kararından sonra büyümüş hatta bıkkınlığı da beraberinde getirmişti. Mevcut
şartlar altında hoca ile sezon bitiminde vedalaşılması ve onore edilerek
yolların ayrılması belki de en isabetli tercih olacaktı. Bu tür önleyici bir
yönetim tarzı ortaya konamayınca, arazların bu sezona sirayet etmesi benim
açımdan sürpriz olmadı. Öte yandan ikinci yarının üç haftası oynanmış ve
Beşiktaş camiası, “Acaba yeniden yarışa ortak olabilir miyiz?” şeklindeki
düşüncelere dalmışken, Bursaspor maçının bir gün öncesi patlatılan “Şenol Güneş
milli takıma gidiyor” haberlerinin de çok iyi niyetli izler taşımadığını düşünüyorum.
Zaten bütün bir haftayı “Kagawa gol atınca hangi şarkı çalsın?”, “Bizim japona
Japon selamı vermek lazım” gibi polemiklerle geçiren taraftar bu haber üzerine
ikiye bölünürken, son dönemde çocuk parkına dönen Vodafone Park’ta bir başka
puan kaybı yaşanacağı endişesi adeta tüm tribünlere yayılmıştı.
Açıkçası
maç başlangıcı, korkulanın başa geleceği izlenimi doğurdu. Samet Aybaba kurduğu
tempolu, fizik gücü yüksek orta alana ileride baskı yaptırıyor ve Beşiktaş’ın
geçen sezondan bu yana kanayan yarasını kaşımaya çalışıyordu. İlk 15 dakikalık
bölümde Bursaspor’un planları işlerlik kazandı ancak yeşil-beyazlıların önemli
handikabı vardı. Kazanılan topların kullanılması konusunda becerili isimler
sahada olmayınca, Beşiktaş kaybettiği topları kısa zamanda geri almaya başladı.
Bu noktada Atiba Hutchinson’dan övgüyle bahsetmemiz lazım. İhtiyar delikanlı,
hem bilinen sezgileriyle çok top kazandı hem de Badji’nin markajı altında
bocalayan Ljajic’e ileri çıkarak yardım götürdü. Mirin de baskı altında ileriye
ve dikine oynama becerisi gösterince, Bursaspor orta alanı iki ceza sahası
arasındaki geniş bölgede sürekli gidip gelmek ve yüksek eforla oynamak zorunda
kaldı. İşin gerçeği, Samet Aybaba’nın elinde farklı bir oyun tarzını dikte
edecek yedek kulübesi de yoktu. Bu nedenle Burak Yılmaz’ın alışılagelmiş
santrfor vuruşlarından birinde bulduğu gol sonrası, Bursaspor’un sahadan puanla
ayrılması ihtimali şans faktörüne kalmıştı. Nitekim ikinci yarının büyük
bölümünde de oyun Beşiktaş’ın istediği gibi gitti ve fark ikiye yükseldi.
Şahsi
fikrim, Beşiktaş kurmaylarının oyundaki ve takımdaki bu değişimi iyi etüt
etmesi gerektiği yönünde. Safra sayabileceğimiz bazı oyunculardan kurtulunca
takımın hızlı şekilde yükselmesi sizce tesadüf müdür? Ligin ilk devresinde
sitem ve kızgınlıkla saha içinde kalkan eller kollar bugün birbirlerini
kucaklıyorsa, takım birlikteliğini neyin bozduğunun tespiti idari ve teknik
yönetim tarafından yapılmaya muhtaçtır. Burak Yılmaz’ın dönüşünün yarattığı
gerginlik unutuldu, saha içi yardımlaşma üst düzeye çıktı ve yeşil zeminde yüzler
gülmeye başladı. Şenol Güneş de -eğer ki, takımın başında kalacaksa- geçmişte
yaptığı hatalardan ders alırsa, bu yükseliş uzun soluklu olabilir. Tecrübeli
çalıştırıcı, bu gece de gereksiz ve saha içinde birden çok futbolcunun yerini
değiştirdiği hamleler yaptı. Örneğin Ljajic maç içinde santrfor arkası, orta
alan, sol ön ve sağ önde oynamak durumunda kaldı. Her değişiklikte yeri
değişti. Hatırlanacağı gibi Erzurumspor önünde bu tip kapsamlı değişikliklerin
ceremesi, takım dengesi bozularak ödenmişti. Bence tüm kulüp yetkililerinin
yakalanan bu havayı korumak için futbol takımının üzerine titremesi gerekiyor.
Birlikteliğin sembolü Shinji Kagawa, saha içinde olduğu kadar camia içinde
yarattığı sempati ile “Japon yapıştırıcısı” rolüne soyunmuş durumda. Quaresma
ve Şenol Güneş isimleri üzerinde ayrılan milyonları birleştirdi ve bir araya
getirdi. Bu bile Kagawa transferini tek başına değerli kılar.
CEM TOP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.