27 Temmuz 2017 Perşembe

Anfield Road Liverpool ve The Kop un hikayesi

Kullanan Takım: Liverpool FC

Yapım Tarihi: 1884

Kapasite: 45.276

Boyutlar: 101 x 68



İlk yapıldığı yıllarda Everton’a ev sahipliği yapan stat 1892 senesinde stadın sahibi John Houlding ile Everton kulübünün anlaşamaması sonucu, Everton Goodison Park’a taşınmıştır. John Houlding elinde kocaman bir stadyumla baş başa kalmış, bunun üzerine Liverpool FC’yi kurmuştur. Yani takım stadı değil stat takımı kurmuştur. Bu özelliğiyle diğer takım ve statlardan çok ayrı bir yere sahiptir Liverpool ve Anfield Road.

1884 yılında açılan stadyum açılışının üzerinden çok geçmeden Everton kulübünün dikkatini çekmişti. Priory Road’ta oynayan Everton daha gürültülü ve kalabalık bir mekâna ihtiyaç duyuyordu. John Orrell ufak bir kira karşılığında stadyumu Everton’a kiraladı. İlk maçta etkisini göstermişti stadyum. 28 Eylül 1884 günü oynanan Everton – Earlestown maçını ev sahibi ekip 5-0 kazandı. Kulüp burada oynadığı müddet boyunca ortalama 8000 kişi karşısında maçlarını oynamıştır. Zaman zaman bur sayı 20.000’i buluyordu. 1889’da ki Britanya Şampiyonası’nda İngiltere-İrlanda maçıyla zamanının stadyum standartları belirlenmişti. Burada oynanan ilk lig maçı ise Everton ile Accrington FC kulüpleri arasında 8 Eylül 1888 günü oynandı. Stadyum rakipleri üzerindeki etkisini hızla gösterdi ve 1890-91 sezonunu Everton şampiyon olarak tamamladı. Böylelikle stadyum ilk şampiyonunu ağırlamış oldu.

1892 yılına gelindiğinde Everton John Houlding’den stadyumu satın almak istedi. Ancak kulüp ve arazi sahibi anlaşamadı. Bunun üzerine Everton Goodison Park hamlesini yaptı ve kulübü oraya taşıdı. John Houlding elinde koca bir stadyumla kalakalmıştı. Houlding bunun üzerine bir kulüp kurdu ve adını Liverpool FC koydu. İlk maçını da Rotherham Town ile burada yaptı. 1 Eylül 1892 günü oynanan maçı Liverpool 7-1 gibi farklı bir skorla kazandı. Maçı 200 kişi izledi. Böylelikle futbol dünyası yeni bir derbiye daha sahip oluyordu. Liverpool-Everton… Bu karşılaşmadan 8 gün sonra ise 9 Eylül 1892 günü Liverpool’un ilk lig maçına sahne oldu Anfield Road. 5.000 kişinin izlediği karşılaşmada Liverpool Lincoln City’i 4-0 mağlup etti. 1895 yılında ise 3000 kişi kapasiteli ana tribünün inşaatı başladı. Böylelikle kapasitesi arttırılmış olacaktı. Mimar Archibald Leitch’ın tasarladığı tribün kırmızı-beyaz üçgen bir çatıya sahipti. Bu haliyle Newcastle United’ın St. James Park stadyumuna benziyordu. 1903 yılında ise ahşap tribün ve sac çatıyla stadyumun diğer tribünleri de yapıldı. 1906 yılında kulüp lig şampiyonluğunu kazandı. Bu şampiyonluktan sonra Walton Breck tribünün üzerine yeni bir tribün inşa edildi. Bu tribünün ismini ise Liverpool Daily Post ve Echo gazetelerinin spor editörü olan Ernest Edwards vermiştir. 1900 yılındaki Boer Savaşı sırasında Spion Kop adındaki bir tepede çoğu Liverpool’lu olan 300 askerin ölümü üzerine buranın ismi “The Kop” olarak belirlenmiştir. Aynı dönemde Kemlyn Road tribünü de yan tarafında inşa edilmişti.

Stadyum tamamı ayakta olacak şekilde 30.000 kişilik kapasitesiyle 1928 yılına kadar hizmet verdi. O zamanlar İngiltere’de herkes Kop’un adını biliyordu. Kop tribününün yanında bulunan bayrak direği ise SS Büyük Doğu gemisinden kalma bir hatıradır.

1957 yılında 12.000 sterlin maliyetle stadyumun ışıklandırma sistemi kuruldu. 30 Ekim günü Liverpool Bölgesel Futbol Federasyonu’nun kuruluşunun 75. yıl dönümü için Everton ile bir maç yapıldı. Bu maç ilk gece maçıydı. 1963 yılında Kemlyn Road tribünü yenilendi ve daha sağlam bir yapıya kavuşturuldu. Ayrıca diğer tribünlerle birleştirildi. 350.000 sterline mal olan bu çalışmalar neticesinde kapasitesi 6.700 kişi arttı. İki yıl sonra ise ana tribünün yıkım çalışmaları başlatıldı. Stadyumda ki çalışmalar 1973 yılına kadar sürdürüldü. Daha önce direklerde olan aydınlatmalar Kemlyn Road ve ana tribüne monte edildi. Böylelikle daha iyi bir aydınlatmaya sahip olundu. Stadyumun son hali 10 Mart 1973 günü Kent Dükü tarafından açıldı. 1980’lerde ana tribündeki padoklar koltuklandırılmıştır. Shankly Gates ise 1982 yılında bir yıl önce ölen kulübün efsanevi menajeri Bill Shankly anısına inşa edildi. Anahtarı eşi Nessie Shankly’e verildi. “You’ll Never Walk Alone” şarkısı Shankly döneminde taraftar tarafından benimsenmişti.

Kemlyn Road 1987 yılında renklendirilmişti. 1989 yılında aşırı kalabalık neticesinde yaşanan Hillsborough felaketinde 96 Liverpool taraftarı hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine Taylor raporu yayınlanmış ve 1994 yılına kadar ülkedeki bütün stadyumlara koltuklandırma zorunluluğu getirilmişti. Bundan Anfield Road’ta payını almıştı. 90’larda kulüp stadyumu büyültme çalışmaları yapmak istiyordu. Kemlyn Road 70’li ve 80’li yıllarda genişletilmek istenmiş, tribünün arkasındaki bütün evler alınmış ancak iki kız kardeş, Joan ve Nora’nın evlerini satmaması üzerine bu çalışmalardan vazgeçilmiştir. 90’lı yıllarda razı olan kardeşler evlerini satmış ve çalışmalar başlatılmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde UEFA Başkanı Lennart Johansson tarafından 1 Eylül 1992 günü, kulübün 100. yılında stadyum tekrar açılmıştır. Taylor raporu neticesinde Kop tribününün kapasitesi ise 12.390 koltuğa inmiştir.

4 Aralık 1997 günü Bill Shankly’in bronz bir heykeli Kop tribününün önüne yapılmıştır. 2.4 metre olan bu heykelin boynuna Shankly’in taraftarlarca Liverpool atkısı asılmıştır.

Stadyumun kapasitesi 45.276 kişidir. Kop ve Ana tribün tek katlı, diğer tribünler ise çift katlıdır. Stadyumda geleneksel turnike sistemi yerine radyo frekanslı akıllı kartlar kullanılmaktadır. Bütün girişlerde kullanılan bu sistem 2005 yılında hayata geçirildi.

Soyunma odasından stadyuma çıkarken “This is Anfield!” yazısı ise futbolcular tarafından her maç öncesi görülür ve Liverpool’lu futbolcular oraya elini basarak sahaya çıkar.Bu durum rakip takım için moral bozucu bir motivasyon şeklidir.

Stadyum 2000’li yıllarda genişletilmek istenmiştir. Ancak belediye konseyinden 6 Şubat 2007’de kulübü satın alan George Gillett ve Tom Hicks yeni bir stadyum yapmak için girişimlere başladı. İsmi Stanley Park olarak belirlenen stadyum HKS şirketi tarafından inşa edilecekti. 2008 yılında belediye konseyinin izin vermesiyle inşaat başladı. 2011 yılında bitirilmesi planlanıyordu. Stadyumun bitmesinin ardından Anfield Road yıkılıp yerine alışveriş merkezi ve otel yapılması planlanıyordu. Ancak 2008 yılındaki ekonomik kriz kulübün sahiplerini de etkiledi. 500.000 sterline çıkan maliyeti nedeniyle stadyumun inşaatı durduruldu. İlerleyen zamanlarda devam edip etmeyeceği belirsizdir.

İngiltere Milli Takımı’nın Anfield’ta oynadığı ilk maç 1889 yılında İrlanda ile oynadığı ve 6-1 kazandığı maç olmuştur. 1900’lü yılların başında İngiltere’nin çeşitli uluslar arası maçlarına sahne olmuştur. Beş kez FA Cup yarı finaline ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca yüzyılın sonuna doğru Galler Milli Takımı da bazı maçlarını burada oynamıştır. İngiltere Milli Takımı buradaki son maçını 1 Mart 2006 tarihinde Uruguay’la oynamış ve maçı 2-1 kazanmıştır.

1966 Dünya Kupası’nda kendisine yer bulamayan Anfield Road 1996 Avrupa Şampiyonası’ndaki yerini almıştır. Şampiyonada ki ilk maçını İtalya-Rusya maçı ile yaşamıştır. Casiraghi’nin attığı iki gole Ruslar sadece Tsymbalar’ın tek golüyle karşılık verebilmiş, maçı Azuriler 2-1 kazanmıştır. İkinci maç Çek Cumhuriyeti ile İtalya arasında yapılmıştı. Çekler Nedved ve Bejbl’in golleriyle İtalya’yı mağlup etmeyi bilmişlerdi. İtalyanların golü ise Chiesa’dan geldi. Üçüncü maç ise Rusya ile Çek Cumhuriyeti arasında oynandı. Tam bir gol düellosuna sahne olan maçta Çekler Suchopárek’in 5. dakikada ve Kuka’nın 18. dakikada attığı iki golle 2-0 öne geçmiş ancak Ruslar maçı bırakmamış Mostovoi, Tetradze ve Beschastnykh’in üç golüyle karşılık verip öne geçmiştir. Ancak son sözü Beschastnykh’in golünden 3 dakika sonra 88’de Smicer söylemiş ve maç 3-3’lük beraberlikle sona ermiştir.

Çeyrek finalde Fransa-Hollanda maçı burada oynanmıştır. Normal süresi ve uzatma dakikaları 0-0 sona eren maç penaltılara gitmiştir. Fransa kullandığı 5 penaltıyı da gole çevirmiştir. Hollanda da ise Seedorf 4’üncü penaltıyı kaçırmış ve Hollanda elenmiştir. Bu maçla beraber Anfield Road turnuvayı kapatmıştır.

Stadyum futbol dışında boks, basketbol, rugby gibi sporlara da ev sahipliği yapmıştır.

Her stadın önemli bir tribünü vardı. Haliyle Anfield Road’unda özel bir tribünü var: The Kop… Şöyle bir hikayesi var.

“Saha iğrençti. Yakından bir lağım kanalı geçiyordu ve tribün yoktu. Manor Ground’da seyirciler, yakındaki askeri birlikten maç günleri kendileri için ödünç olarak getirilen yük arabalarında izlerlerdi maçları. Arsenal, 1904’te tribünleri yaptı ve isim kondu: Spion Kop.

İki yıl sonra kuzeybatıda, tıpkı onlar gibi Nottingham Forest tarafından forma yardımı yapılmış bir başka kırmızı-beyaz, ikinci şampiyonluğun sonrasında kale arkasına tribün standlarını koydu. Şehrin en kötü ama en ucuz tribünüydü. En ucuz tribünü en az kazananlar, liman işçileri doldurdular ve Spion Kop demeye başladılar mekânlarına. Gazeteci Ernest Edwards, Spion Kop adının resmileşmesi için bir kampanya başlattı. Aynı yıl Birmingham ve Blackpool’da da Spion Kop tribünleri doğdu. Sonra Sheffield’da ilk kez Bramall Lane eşrafı The Kop ismini seçti.

İsim, diğer şehirlerdeki stadyumlarda da kullanılmaya başlandı. “Kop” sayısı yirmiyi geçmiş, kriket ve rugby stadyumlarına, hatta Ada dışına da taşmıştı. Neden Spion Kop ya da The Kop dendiği sorusunun yanıtı içinse başladığımız noktadan daha geriye, bugünden tamı tamına 111 yıl öncesine, 24 Ocak 1900’e dönmek gerekiyor:

Sedyecinin yedi yıl önce geldiği bu ülkede gördüğü en kötü gündü. Alışılmıştı, yirmi yıldır ara ara kesilse de hep savaş vardı bu topraklarda. Aslında bildik hikâye: Peş peşe bulunan elmas ve altın yatakları önce insanlar için umuda göçü, sonra devletler için pay ve egemenlik iştahını, sonunda herkes ve her şey için savaşı getiriyordu. Uygarlık, kansız mücevheri henüz icat edememişti. Savaşlar kaç yıl daha sürecekti acaba? Sedyesindeki yaralıya baktı. Çabuk olmalıydı. Bu kadar çok yaralı taşıdığı bir başka gün hatırlamıyordu.

Kayalık zemin siper kazmaya pek izin vermiyor, 40 santimi geçemeyen siper derinliği yüzünden askerler açıkta kalıp keklik gibi avlanıyorlardı. Haberci koşarak yanından geçti. Karargâhtan yeni emirler getirmiş olmalıydı ama hâlâ takviyeden eser yoktu. Kolundan tutup sorsa mıydı daha önce Boerlere esir düşüp kaçmayı başaran haberciye? Başını kaldırıp uğruna savaşılan tepeye baktı: Güney Afrikalıların Spioenkop dediği tepe olanca umursamazlığıyla uzanıyordu koca düzlüğün ortasında… Sedyesindeki gence “Neredensin evlat” diye sorduğunda, dişlerin arasından hafif bir “Preston” tıslaması duydu.

Spion Kop çarpışması, üzerinde güneş batmayan imparatorluk için İkinci Boer Savaşı’nın en kötü günü olarak geçti tarihe. Savaşın en büyük zayiatını 23 ve 24 Ocak’ta orada verdiler. 40 santim, kurşundan önce sığ kurşundan sonra ziyadesiyle derindi. 243 asker tepeye, öldüğü sipere gömüldü. Zayiat 1500’e yaklaşmıştı. Haber İngiltere’ye ulaştığında yarattığı şok, hükümeti salladı. Lord Roberts ve Lord Kitchener derhal kumandayı devralmak üzere ülkeye gönderildi. Kitchener yirminci yüzyılın ilk toplama kamplarını kurdu. Bu kamplara 116 bin Boer toplandı, 28 bini öldü. Kamplarda ölenlerin 24.097’si çocuktu. Savaşırken ölen toplam asker sayısı ise 6.719’du.

Sedyedeki genç, belki de o çarpışmada yer alan Preston North End futbolcularından biriydi. O gün Boer kuvvetlerinin başında olan Louis Botha, Güney Afrika’nın ilk başbakanı oldu. O gün koşuşturan haberci de ülkesine başbakan olacaktı: Sir Winston Churchill.

Bizim sedyeci mi? Hikâyesi sığmaz ama kısaca anlatmaya çalışalım: Aslında Londra’da hukuk eğitimi almıştı. Natal’daki İngiliz Kolonisi’ne bir yıl çalışmak üzere geldi. İlk günden kötü başlamıştı her şey: Birinci sınıf için bileti olduğu halde üçüncü sınıfta yolculuk etmeye zorlandı, reddedince de hareket halindeki trenden atıldı. Bunu unutmayacaktı… İlk kez 11 Eylül 1906 günü Johannesburg’da, insanları ayrımcılık ve ırkçılık yüklü yeni yasaya karşı çıkmaya davet ederken şiddet eylemine girmemelerini, yasanın öngördüğü cezayı çekmelerini istedi. Uzunca bir süreyi hapiste geçirmesi gerekse de başlattığı eylem 7 yıl sonra başarıya ulaştı. Nelson Mandela ve Martin Luther King gibi ırkçılık karşıtlarına rehber olacaktı. “Göze göz tüm dünyayı kör eder” derdi. Kimileri, aklında şiddet içermeyen direniş eylemi düşüncesini doğuranın Spioenkop’ta gördüğü kan olduğunu yazar.

21 yıldan sonra, 1914’te ülkesine döndü. 1921’de lider kabul edildi. 1930’da bir gün evinden çıktı ve okyanusa doğru yürümeye başladı. Yine bir yasayı protesto ediyordu. Yolda ona katılanlar oldu. Deniz kıyısına vardığında 60.000 kişiydiler ve yaklaşık 400 kilometre yürümüştü. Denizden biraz su aldı ve kaynatıp tuz elde etti. Böylece “İngilizler’den başka hiç kimsenin tuz üretemeyeceği”ni söyleyen yasaya karşı gelmiş oldu. Tutuklandı ve hapse girdi, O’nun yaptığını yapan 60.000 kişi de peşinden… 1930’lardaki mektup arkadaşı Albert Einstein “gelecek nesiller böyle etten kemikten birinin bu dünya üzerinde yürüdüğüne inanmayacak” derken haklıydı sanırım. Hapishaneler kalabalıktan kontrol edilemez hale gelince serbest bırakıldı. Cephedeki haberci ise “bırakın açlık grevinde ölsün” demiş hatta 1943’te başbakanken, valinin yiyecek talebini “O neden hâlâ ölmedi” telgrafıyla yanıtlamıştı iki dünya savaşının toplamından daha fazla insanı öldüren Bengal Kıtlığı’nda. Ve O, yani Mahatma Gandhi, ömrünün sonuna dek trenlerde hep üçüncü mevkide seyahat etti…

Liverpool’da Spion Kop adı 1928’de resmileşti ve tribünün üstü kapatıldı. 25 Ağustos 1928 günü John McKenna’nın açılışını yaptığı tribün, ülkenin en büyük üstü kapalı tribünüydü. Hollanda dilindeki Spionkop, Boerlere Spioenkop, İngilizce’ye Spion Kop olarak geçti. Sheffield’da The Kop, zamanda Kop oldu. Artık stratejik bir tepeyi değil, en içten tezahüratı yapanların yerini anlatıyor. Taylor Raporu öncesi en büyük Kop tribünü, Villa Park’ın Holte End’iydi. Şimdilerde Sheffield United, Bramall Lane’dekini ülkenin en büyük Kop’u haline getirmeye çabalıyor. Yüz on bir yıl sonra aynı söz, gürleyen topların yerine susmayan tribünleri getiriyor akla. İsteyen turist maça, isteyen turist tepedeki şehitliğe gidip Kop havası soluyabiliyor. Bugün güney yarıkürede törende olanlar, çarşamba akşamı tribünde olabilecekler. Muhtemelen aynı tur operatörüyle…”

Anfield Road zamanla kendi kahramanlarını yarattı. Dünya çapında hem stat hem de kahramanları ünlü oldu. Ünlü teknik adam Bill Shankly, kanatlardan inanılmaz bindirmeler yapan Steve Heighway, efsane forvetlerden Ian Rush, 7 numarayı 7 numara yapan adam Kenny Dalglish. Asla vazgeçmeyen Steven Gerrard, Anfield’ın “God”ı Robbie Fowler ve daha niceleri. Hepsinin ortak bir söylemleri vardı, diğer bütün taraftarlarla aynı olan; You’ll Never Walk Alone!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.

About