kaynak: https://eksisozluk.com/entry/73060102
çok da yakın olmayan tarihiyle ilgili bazı şeyleri hatırladığım kadarıyla yazmak istediğim çocukluk sevdam. bugünlerde eskisi kadar gözü kara sevemediğim ve peşinden gidemediğimden parça pinçik birkaç bölümde birazcık benim beşiktaşımdan bahsetmek istiyorum: merhaba beyler, ben geçmişten geliyorum.
benim beşiktaş formasını üstüme geçirdiğim dönemlerde ben henüz bilmesem de devir galatasaray'ın devriydi. sene 1996'ydı ve son on senede beşiktaş beş kere şampiyon olmuştu. ama bunu bir plan pratik dahilinde değil, yakaladığı iyi bir jenerasyonla başarmıştı. ve o jenerasyon öyle ya da böyle dağılmıştı.
95 mayısından sonra tekrar sevinmek için sekiz sene beklememiz gerekti. yüzüncü yıldan bir sonraki sezon ise türk futbolunun karanlığı ve camianın kırılganlığı birleşerek bir sonraki sevinci yedi sene sonraya erteledi. o da korkunç bir yönetim döneminde gelen, kimseyi gelecekle ilgili öyle çok umutlandırmayan bir şampiyonluktu.
beşiktaş'ın bu anlık saman alevi başarılarla üçüncü büyüklüğe yol aldığı yıllarda, galatasaray ve fenerbahçe şampiyonluklar yaşadılar. galatasaray dört yıl üst üste şampiyon olmayı, uefa kupasını ve süper kupayı kazanmayı başardı.
beşiktaş'ta başarısızlığın faturası ilk önce sembol başkan süleyman seba'ya, bugün herkesin utançla andığı "ahmet dursun seba gitsin" tezahuratı eşliğinde kesildi. 27 mart 2000'deki başkanlık seçiminde serdar bilgili seba'nın desteklediği hasan arat'ı 222 oyla geçerek başkan oldu ve 16 yıl süren süleyman seba devri resmen kapandı.
serdar bilgili benim hatırladığım kadarıyla genç, zeki, güzel konuşan, beşiktaş'a yakışan bir başkandı. beşiktaş'ın başına geldiği an itibariyle, beşiktaş galatasaray ile şampiyonluğa oynuyordu ve ciddi bir fikstür avantajı vardı. beşiktaş ve fenerbahçe maçlarını sezon sonuna yakın, evinde oynayacaktı.
sezon başında lige daha önce galatasaray'a çağ atlatan karl-heinz feldkamp'la başlanmış, onun sağlık sorunları üzerine yardımcısı hans-peter briegel'le devam edilmişti. beşiktaş lig ortasında 12 maçlık bir galibiyet serisi yakalamış, kendi evinde oynayacağı galatasaray maçına gelmişti. bu sırada galatasaray evinde johnson'un frikikten attığı golle o efsane maçı fenerbahçe'ye kaybetmişti. erzurumspor maçından da gol haberi gelmeyince beşiktaş rüzgarı arkasına almış, şampiyonluk şarkıları söylenmeye başlanmıştı.
14 nisan 2000 beşiktaş galatasaray maçı'nda bir çocuk gözüyle tribünleri tarif etmek için tek bir cümle söylemem gerekse: şampiyon olmamız engellenemez derdim. taraftar inanılmaz derecede konsantreydi. inanılmaz bir gürültü, inanılmaz bir inanç, inanılmaz bir beklenti vardı. dünyanın geri kalan bütün gündemi, o alana sıkışmış onbinlerce insan için anlamını yitirmişti. tek ses, tek nefesti herkes.
ilk yarının ortalarında ayhan'ın ceza sahasına şişirdiği topta, taffarel'in hatasını değerlendiren mehmet özdilek kısa boyuna rağmen kafayı vurmuş ve beşiktaş'ı öne geçirmişti. liderlik yalnızca bir saat uzaklıktaydı. kazanmamız durumunda galatasaray'la puanları eşitleyecek ve liderliği alacaktık.
tabii galatasaray'ın da durup beklemeye niyeti yoktu. uefa kupası'nın o seneki sahibi, tarihin en iyi galatasaray kadrosu beşiktaş'ın üstüne gelmeye başladı. o beşiktaş kadrosunun güçlü yanı defansı değildi, o noktaya hücumcularıyla gelmişti, genç nihat kahveci, ertuğrul sağlam, mehmet özdilek... defans yapmamız gereken maçsa o koskoca sezonda ne önceki, ne sonraki, tam olarak bu maçtı. gol yemememiz gerekiyordu. çok basit. gol yemeyecektik ve şampiyon olacaktık.
o maçta olması beklendiği üzere defans tekrar tekrar açıklar verdi ancak beşiktaş gol yemedi. bütün galatasaray atakları, sağdan, soldan, ortadan tüm ortalar, şutlar beşiktaş'ın genç kalecisi fevzi tuncay'da eridi.
fevzi bir önceki sezon marijan mrmic'in yedeği olarak güven vermiş, mrmic gidince o sezona birinci kaleci olarak onunla başlanmıştı. mrmic'ten kaleyi aldığı maçlardan birinde türkiye kupası finalinde o gencecik kaleci galatasaray'ın efsanesi hagi'nin penaltısını kurtarmış, kupayı beşiktaş'a kazandırmıştı. fevzi o günlerde benim gibi çocukların sokakta top oynarken penaltılarda kaleye geçip kollarını dümdüz yanlara, hafif arkaya doğru uzatarak kurtarış yapmaya çalışmalarına sebep olan, çok formda, çok iyi bir kaleciydi.
o gün de beşiktaş'ın kalesini korumak için ondan daha iyi biri bulunamazdı. korudu da. hatırlayabildiğim kadarıyla beş altı tane çok net topu çıkardı. ta ki o lanetli geri pasa kadar. çok uzun anlatılabilecek bir olay değil, son on dakikaya girilirken halilagic'in geri pasında top yerde bir an sekince fevzi topu ıskaladı. o birkaç saniyelik sekans, beşiktaş'ı şampiyonluktan, fevzi'yi kariyerinden, binlerce beşiktaşlı çocuğu ise özgüveninden etti. bundan sonra senelerce benim yaşıtım beşiktaş taraftarları kaleciye atılan her geri pasta dişlerini sıktılar.
bu olaydan on yedi yıl sonra benzer bir pozisyon olmasa da fabri de kendisine atılan bir geri pası kaptırarak lyon'a fransa'da boyun eğmemize neden oldu. ancak fabri'nin şansı sonraki maçta gösterdiği performansla kendini affettirme olanağını buldu.
fevzi ise o maçta, yapılacak bütün kurtarışları zaten yapmıştı. o maçla birlikte galatasaray liderliğini korudu, sonraki hafta puan kaybetseler de beşiktaş da kaybetti ve galatasaray dördüncü şampiyonluğunu kazandı.
ben çocuk yaştaki bir beşiktaş taraftarı olarak fevzi'ye hiç kızmadım. ama fevzi kendine çok kızdı. o golden sonra yere kapandığı o anlar bana bir çocuk gözüyle saatler gibi geldi. fevzi o golden sonra kendini hiç toparlayamadı. iki sezon sonra önce denizlispor maçında birini elinden kaçırarak birkaç hatalı gol yedi. bir hafta sonra tekrar topu elinden kaçırarak gol yediğinde direğe defalarca çok sert bir biçimde kafa attı. beşiktaş kariyeriyle ilgili aklımda kalan en son şey bu.
bugün şahit olduğum beşiktaş tarihinde tek bir şeyi değiştirmeme izin verseler ne bir şampiyonluğa, ne bir galibiyete etki etmez, yalnızca 14 nisan 2000 beşiktaş galatasaray maçı'nda yediğimiz golü değiştirirdim.
fevzi kurtardığı o çok zor toplardan birini kurtaramamış olurdu ve o maç yine berabere biterdi. biz yine şampiyonluğu kaybederdik. ama fevzi o kadar üzülmezdi. belki fevzi'yi kaybetmezdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen değerli yorumlarınızı bizlerle paylaşınız.