Galatasaray derbisinden itibaren Türk futbolunu yöneten ellerin uzaktan kumandalı kararlarıyla yarışın dışına doğru itilen Beşiktaş, Avrupa Ligi’ne direkt grup aşamasından katılmak için son derece önemli son hafta maçına seyircisi önünde çıktı. Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda sahaya sürülen ilk on bir, vedaya hazırlanan Şenol Güneş’in, Necip ve Quaresma sevdasından asla vazgeçmeyeceğini anlamamız bakımından önemliydi. İyi ki, Şenol Güneş dönemi bitmiş. Yaşanan iki şampiyonluk için hocaya teşekkür ederim ama son iki sezonda yaptığı hataları sindirecek kadar şahıs odaklı bir Beşiktaş sevgimin olmadığını da belirtmek isterim. Genel manada Beşiktaş camiasının sorunu, özel kişileri Beşiktaş tüzel kişiliğinden yukarıda tutma gayretkeşliği. Şenol Güneş de bu durumun güncel bir örneği.
Geçmişte yaşayarak öğrendiğimiz şekliyle, Beşiktaş orta alanında Atiba tek kalır da önünde top kazanımı düşük iki sekiz numara oynarsa, kalede iki gol görmemizin her türlü garantisi var. Nitekim Kasımpaşa da iki gol bularak kendisinden bekleneni yaptı. Hani koskoca ikinci devre boyunca sadece iki maç kazanabilen Kasımpaşa. Necip sağ bek, Larin sol açık… Üstüne Quaresma ve Caner’in top kayıplarını da ekleyin alın size ödüllü bir gerilim filmi senaryosu. Allahtan Güven Yalçın sahneye çıkıp bireysel yeteneklerini konuşturdu da, arkadaşlarını sezonu erken açma derdinden kurtardı. En azından işbaşı yapacak hocaya daha geniş bir zaman kazandırdığı için Beşiktaş yönetiminin de genç Güven’e duacı olduğunu düşünüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Kasımpaşa yerine daha dişli bir rakiple karşılaşmış olsaydık mağlubiyet işten bile değildi.
İyisiyle, kötüsüyle sezon bitti. Şimdi yönetimin terleme zamanı. Laf salatasıyla, “daha vaktimiz var” sakızıyla, “ince eleyip sık dokuyoruz” martavalıyla hem taraftarı hem de kendilerini kandırmadan adım adım yeni bir takımın temellerini atmak zorundalar. Bakın yukarıda “Gökhan Gönül, Dorukhan, Adriano, Burak Yılmaz gibi asların yokluğunda…” şeklinde başlayan bir cümle kurduk. Gökhan 34, Adriano 34, Burak 33 yaşında. Orta alan onsuz olmuyor dediğimiz Atiba seneye 37 olacak. “Kontratım var, hiçbir yere gitmiyorum” derse, nurtopu gibi 36’lık bir de Quaresma’mız var cepte. Üstelik bu isimlerin aldıkları ücretler de (Atiba hariç) maaş skalasının üst sıralarında yer alıyor. Bu ne demek? Beşiktaş yönetim kurulu, geçmişte günü kurtarmayı düşünmüş ve maaş/performans verimliliğinin sürdürülemez noktaya geleceğini öngörememiş demek. Şimdi bu kaotik takım mühendisliği nasıl düzeltilecek? Yoksa yeni teknik direktörle sözleşme imzalanır imzalanmaz bomba onun kucağına mı bırakılacak? Bunları yaşayarak göreceğiz. Dorukhan gibi, Güven Yalçın gibi hatta Şenol Güneş yüzlerine bakmamış olsa da Rıdvan Yılmaz ve Oğuzhan Akgün gibi değerlerin varlığı, bu noktada bir nebze geleceğe optimist bakmamızı sağlıyor. O halde gençlerle çalışmayı seven, onları takımla birlikte yükseltebilen bir teknik adam seçimi yapılması şart görünüyor. Bu noktada yönetim kurulunun ilk sınavını teknik adam seçiminde vereceğini söylersek, sanıyorum yanlış bir tespit yapmamış oluruz. Elinin altındaki genç değerleri oynatmak için mevkisindeki tüm alternatiflerin sakatlanmasını bekleyen, başarı için hazır takım isteyen bir hoca tercihi yapacak maddi güçte olmadığımızı idrak etmemiz gereken bir noktadayız. Savunmaya bir Merih Demiral, kanatlara birer Cengiz Ünder keşfedersek kurtuluruz.