28 Nisan 2019 Pazar

Siyahtan Beyaza


Son haftalardaki formuyla şampiyonluk yarışına dâhil olan Beşiktaş, evinde kalan 3 maçtan ilkinde Ankaragücü’nü ağırladı. Zevkli ve çekişmeli geçmesi beklenen maçın ilk 45 dakikası Beşiktaş açısından karabasanlar karmasıyla oynamak gibiydi. Zaten devre sonunda istatistikler ekrana geldiğinde; pas isabetinden şuta, topa hâkimiyetten ceza sahasında topla buluşmaya kadar neredeyse bütün alanlarda konuk Ankaragücü’nün üstünlüğü göze çarpıyor, bir tek skorda Beşiktaş’ın 1-0 önde oluşu dikkat çekiyordu. Lafı uzatmaya gerek yok, skorun sebebi de Burak Yılmaz’dı. Bir hızlı akında bireysel becerilerini konuşturdu ve birinci sınıf bir vuruşla üstünlüğü takımına getirdi. Burak Yılmaz’ı yok sayan ve geçmişteki hataları nedeniyle ipe çekenler kusura bakmasın ama yerinde örneğin Negredo olsa kulüp çoktan önümüzdeki sezonun planlamasını yapmaya başlamıştı bile.
Gelelim kritik derbi öncesi dikkat çekmemiz gereken konuya, oyuncu psikolojisine. Ankaragücü karşısında çok net şekilde görüldü ki, skor 2-0 olana kadar takım şampiyonluk yarışının sinirsel yükünü çekmekte epey zorlandı. Ayrı tutabileceğimiz isimler; Vida, Atiba, Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz. Bilhassa Dorukhan ve Güven gibi gençlerin performansları her zamankinin epey altındaydı. Bu durumu direkt yaşla bağdaştırabilir miyiz bilemiyorum çünkü ligin en yaşlı kadrosu Başakşehir de son haftalarda kontak kapatmış vaziyette. Belki “uluslararası tecrübe” aradığımız doğru tamlama olabilir. Bu nedenle Türk Telekom Stadı’na gitmeden evvel hafta içi Beşiktaş teknik heyetinin bu konuyu da enine boyuna düşünerek akılcı bir kurgu ve kadro oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Rakip sahada derbi atmosferi psikolojik açıdan yeterince zorlayıcı iken, bunun bir de düğümün çözüleceği son haftalara denk gelmesi ve iki takım açısından da hayati öneme sahip olması futbolcuların üzerine binen yükü bir kat daha arttıracaktır. Geçtiğimiz hafta da değindiğim gibi Medel’in sezonu kapatması sonrası savunma varyasyonları kısıtlanmış durumda. Bu meyanda Adriano’nun belki Caner’le önlü arkalı oynaması gündeme gelebilir ki, bu da pas yüzdesinden taviz verip, “uluslararası tecrübe” bakımından güçlenmek anlamına gelecektir. En azından üzerinde fikir jimnastiği yapmaya değer.
Karşılaşmanın ikinci yarısında oyuna dâhil olan isimlere baktığımızda Kagawa, Adriano ve Quaresma’nın isimlerini görüyoruz ki, ben bu noktada Kagawa’ya özel bir parantez açmak istiyorum. Beşiktaş kariyerinde sadece 387 dakika forma giymesine karşın 3 gol, 2 asistle takıma hatırı sayılır bir etki yapan Japon futbolcunun şartlar zorlanarak kadroda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Adem Ljajic’in formu ve katkısı Kagawa ismi üzerinde soru işaretlerinin dolaşmasına neden olsa da bu maçtaki istatistikleri çok şey anlatıyor. Sahada kaldığı 26 dakikada topu topu 12 pas denemesinde bulunan Japon futbolcu; bunlardan 1 asist, 2 şut pası çıkardı. %84’lük pas isabetinin yarıya yakını kanat değiştiren uzun menzilli adrese teslim toplar. Bu da takım üzerindeki baskının azalmasına, rakip takımın toplu halde mesafe kat etmesine ve yerleşim yanlışlarına düşmesine yol açtı. Benim gibi “İyi futbol iyi futbolcularla oynanır” mottosuna inananlardansanız, Ljajic’in zorunlu opsiyonu dışında Kagawa’yı da takımda tutmamız gerektiği konusunda benimle hemfikirsinizdir. On numara özellikli iki oyuncu lüks müdür değil midir tartışılır ama sezon başı kampı yiyecek Kagawa, Türkiye liginde dengeleri değiştirecek bir futbolcudur. Ona şüphe yok.

Cem Top

22 Nisan 2019 Pazartesi

Göklerden Gelen Karar


Beşiktaş, zorlu geçmesi beklenen Sivas deplasmanında 3 puanı aldı ama kelimenin tam anlamıyla ecel terleri döktü. Maç öncesi yapılan değerlendirmelerde karşılaşmanın favorisi siyah-beyazlılardı ancak başlama düdüğüyle birlikte görüldü ki, geçmiş haftaların parlak takımından pek de eser yok. Bu görüntünün nedenini açıklamaya çalışırsak, bunu iki başlık altında yapmamız lazım. Birincisi; Beşiktaş’ın taktiksel anlamda son haftalardaki çizgisinden uzaklaşmak zorunda kalması. Hatırlayalım, savunmadaki üçlü/beşli geçirgenlik, Medel’in sol stoperden orta alana kayması sayesinde işlerlik kazanıyor ve Beşiktaş hem savunmada hem de orta alanda bir kişi fazla olabilmenin avantajlarını kullanıyordu. Sivas deplasmanına çıkan kadroda Adriano ve Caner olmayınca, Medel bu kez direkt sol bek oynamak zorunda kaldı ve Douglas karşısında tüm iyi niyetine rağmen bocaladı. İlk yarıdaki asabi hali ve oyundan çıkmak istemesi tamamen görev bölgesinin gereklerini tam anlamıyla yerine getirememenin hırsından. Atiba ve Dorukhan, Medel’in sağladığı ekstra güvenlikten mahrum kalınca hücuma çıkışlarda ürkek ve çekingen davrandılar. Bu da Sivasspor’un Beşiktaş’a önlem almasını kolaylaştırdı. Gelelim ikinci taktiksel başlığa… Kırmızı-beyazlılar çağdışı da olsa Kagawa, Ljajic ve Burak Yılmaz’a adam markajı uyguladı. Atiba ve Dorukhan da üçüncü bölgeden uzak kalınca Beşiktaş’ın gol üretmesi duran toplardaki becerisine kaldı. Açıkçası, Sivas’ta alınan bu kritik 3 puan tamamen duran top kaynaklı idi. Hele Burak Yılmaz’ın 28 metreden kaleciyi kontrpiyede bıraktığı frikik, olsa olsa Sivasspor’un kara yazgısı ile açıklanabilir.
Şampiyonluğa oynayan takım, kötü oynarken de kazanabilen takımdır. Ne oldu da Şenol Güneş milli takım hocası olduktan sonra Beşiktaş şampiyonluğa oynayan bir ekip halini aldı, orası muamma. Ama sahada açıkça görülen bir şey var ki, Beşiktaş’ın ilk devrede 5 mağlubiyet alıp Kasımpaşa’dan 4 yiyen takımla hiç alakası yok. Ligin ilk yarısında alınan mağlubiyetlerden biri de bu geceki rakip Sivasspor’a karşıydı. O gece oynayanlar arasında Tolga Zengin, Pepe, Babel, Quaresma gibi isimler var. İsimler büyük ancak takım oyununa katkıları tartışılır. Kulüpte birileri doğruyu gördü ama keşke daha erken olsaydı diye hayıflanmıyor değiliz. Bu meyanda önümüzdeki yılın kadrosunda olmaması gereken isimler de ligin sonu yaklaştıkça sanıyorum kafalarda kesinleşiyor. Örneğin ligde bu sezon 1233 dakika forma giyebilen Adriano, tüm oyun bilgisi ve profesyonelliğine rağmen fizik durumuna güvenilecek bir isim değil. Ne hücum ne savunma katkısı verebilen Jeremain Lens vedalaşılması gereken bir başka oyuncu. Sabır gerektiren bir mevkide oynamasına rağmen sabır taşını çatlatan Loris Karius, yaldızlı isminin hakkını asla veremiyor. Gelişi gibi gidişi de sessiz sedasız olacağa benzeyen Enzo Roco ve benim çok ümitli olduğum ancak maliyeti nedeniyle büyük bir yönetim hatası halini alan Cyle Larin de yeni sezonda kadroda görmeme ihtimalimizin yüksek olduğu oyuncular arasında. Bir de kariyerine Portekiz’de nokta koymaya hazırlanan Quaresma var. Bakın, bir kalemde daha iyisine ihtiyaç duyulan 6 futbolcu ve 5 mevki saydık. Buna rağmen Beşiktaş, ligin son 5 haftasına uzaktan şampiyonluğu, yakından Şampiyonlar Ligi’ni kovalayarak giriyor. Ve her şeyden önemlisi, taraftarı “biz şampiyonluğa oynayan bir takımız” diyebiliyor. “Şu ligin en iyi topunu biz oynuyoruz” dediklerinde de pek itiraz eden çıkmıyor.
Eh, bir de şu Burak Yılmaz sezon başı gelseydi.

Cem Top.

13 Nisan 2019 Cumartesi

Bu müdahaleleri kim yapıyor?



2015’ten bu yana Başakşehir karşısında galibiyeti olmayan Beşiktaş, 28.hafta karşılaşmasında sahasında ağırladığı rakibini bu kez evine puansız gönderdi ve ligin zirvesini karıştırdı. Uzun süren galibiyet hasretini sona erdiren, hiç şüphesiz ikinci devre performansıydı. Karşılaşmayı Cüneyt Çakır’ın devre bitiş düdüğü ile iki eşit parçaya ayırırsak, ilk 45 dakikadaki açık ara Başakşehir üstünlüğü skora yansımayınca ikinci devrede silkinen Beşiktaş’ın 3 puana uzanmasını normal sonuç olarak değerlendirebiliriz. Peki, siyah ile beyaz kadar farklı bu iki performansın sebebi neydi? Bence bu değişimi soyunma odasında aramalıyız. Maça başlangıç planını kim hazırladıysa, benim nazarımda %100 hata yapmıştır. Hiç çalışılmamış, saha yerleşimi ve alan paylaşımı hiç düşünülmemiş bir ileride baskı denemesi, netice itibariyle Başakşehir’e topu kullanacağı çok geniş alanlar bıraktı. Set hücumlarında tartışmasız ligin bir numarası olan Başakşehir, Beşiktaş’ın bıraktığı boşlukları memnuniyetle kullandı ama devreye üstün giremedi. Bu bakımdan maçın kırılma noktalarından bir tanesi duran topta Atiba Hutchinson’ın bulduğu gol sayılmalı. İlk 45 dakikada Burak, Ljajic ve Lens ile sınırlı kalan hücum pres denemeleri, orta alan ile hücum bloğu arasındaki senkronizasyonu bozdu, takımın boyu uzun kaldı.  Bu da Abdullah Avcı ve talebelerinin ellerini açıp, karşılaşmak için dua ettikleri bir rakip profiliydi.
İkinci devreye çıkan Beşiktaş; Medel’i orta alana ve defans önüne çekip yaptığı presin sıklet merkezini rakip savunma bloğundan, göbekteki Emre, Mossoro, İrfan üzerine yoğunlaştırdı. Fizik açıdan diri kalmayı başaran Medel, Atiba ve Dorukhan üçlüsü ilk toplara basıp Başakşehir’in oyun kurmasına engel olunca; Visca, Elia ve Robinho’nun etkinliği de bir anda sıfıra indi. Hafta arası Ljajic’i durdurmak üzerine planlar yaptığı her halinden belli olan Başakşehir takımı, Beşiktaş 4-3-3’e dönüp bu oyuncu kanada geçince önlem alamadı, üstüne skor üstünlüğünü eline alan Beşiktaş cesur bir kararla Kagawa’yı da sahaya sürünce deyim yerindeyse su kaynattı. Açıkçası ilk devredeki oyunu izledikten sonra Beşiktaş için epey kötümserdim ama soyunma odasından dönen bambaşka bir takımdı.
Beşiktaş açısından ligin ikinci 17 maçlık bölümüne damga vuran Burak Yılmaz ve Adem Ljajic’in adlarının altı çizilmeli ancak benim merak ettiğim başka konular var. Ligin son bölümlerinde ve özellikle hocanın milli takıma gidişi belli olduktan sonra sanki takımın teknik yönetimi değişmiş gibi bir hava var. 3’lü/5’li defans denemeleri, skoru korumaya yönelik pısırıklıktan vazgeçilmesi, devre arasında üretilen çözümler, doğru kenar müdahaleleri…v.s. Bunlar benim alıştığım Şenol Güneş profiline ait doneler değil. Örneğin belki de ilk kez Abdullah Avcı’ya taktik cevap veren bir Beşiktaş kenar yönetimi gördüm ben bu gece. Medel sakatlanınca, yerine Kagawa almak da keza benzer bir değişim. Bu noktada ihtimaller neler olabilir? Ya hoca milli takıma imza attıktan sonra rahatlayıp kaygılarından uzak bir teknik direktörlük yapmaya girişti, ya da kendisinin basında yer alan demecine uygun şekilde Guti’yi öne çıkarıp onun kenarda daha fazla sorumluluk almasına izin veriyor. Hatırlayın, ligin ilk devresi bittiğinde Beşiktaş taraftarının en büyük serzenişleri; pısırıklık, geç müdahale, Necip Uysal ve kenarda unutulan oyuncular idi. Dorukhan 12 hafta kenarda beklemiş, Adem Ljajic “atmosferi bilmiyor” diye Fenerbahçe derbisinde ilk 11’e alınmamıştı. Şimdi şu anlattığım kenar yönetimi ile son haftalardaki kenar yönetiminin aynı olduğuna kim inanır?
Peşinen söyleyeyim, ben inanmıyorum.

Cem Top

8 Nisan 2019 Pazartesi

Adem Baba



Beşiktaş, Rize deplasmanındaki maçın ilk yarısında 6’da 6 isabetle şut çekip, 2 gol buldu ve devreyi önde kapatmayı başardı. 90 dakikayı ise tamamı isabetli 11 şutla 7-2 kazandı. Neden girizgâhı böyle yaptık? Çünkü maçın başlangıcı ve Rizespor’un temposu asla 7-2’lik bir skorun emarelerini taşımıyordu. Beşiktaş’ın 4-3-3’üne karşı; Okan Buruk da etkili hücum silahları Aminu ve Nakoulma’yı kenara çekip, Azubuike ve Musa ile orta alanı güçlendirmiş ve önlerine koyduğu Chahechouhe, Samudio ve Boldrin üçlüsüyle hücum zenginliğini amaçlamıştı. Açıkçası duran toptan Vida’nın bulduğu gol ve Adem Ljajic’in şapkadan tavşan çıkardığı ilk golü Beşiktaş’a Rize deplasmanında hayat verdi. Şenol Güneş’in defans önünde Medel ve iki 8 numara olarak Dorukhan – Atiba ile başlaması savunma dinamizmi anlamında faydalı olsa da skorun elde edilmesi sonrası bu oyuncuların defansif yönleri içgüdüsel şekilde ağır basınca meydan Rizespor’un yukarıda bahsettiğimiz üçlüsüne (Chahechouhe-Samudio-Boldrin) kaldı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Beşiktaş’ın savunan orta alan üçlüsü de öne doğru yüksek yüzdeyle oynayabilecek oyunculardan müteşekkil değildi. Hal böyle olunca, ilk devrenin kalan dakikaları Beşiktaş’ın savunan üçlüsü ile Rizespor’un saldıran üçlüsü arasındaki düelloya sahne oldu. Bu bakımdan ilk devrenin 2-1 önde kapatılması Beşiktaş teknik heyetine hamle zamanı vermesi bakımından önemliydi. Nitekim devre arasında daha önce uygulamasını gördüğümüz ve “Guti’nin işi” dediğimiz 3’lü/5’li savunma formasyonuna geçen Beşiktaş, rakibinin tehlikeli kanat ataklarına karşı bir stoperi fazladan tehlike bölgesine sokma şansı buldu. Bundan daha önemlisi maça kanatta başlayan Ljajic’in ortaya gelmesiyle hem kendisi hem de Beşiktaş açısından tarihi bir maça imza koyduğunu gördük.
Beşiktaş’a imza attığında, bilmeyenler için İtalya’dan soru işaretlerini yanında getiren Adem Ljajic, ilk kez 5.haftada forma giydiği ligimizde Rizespor maçının bitiş düdüğü itibariyle 7 gol 8 asiste ulaşarak kendisinden beklenen katkıyı verdi. Belki Beşiktaş camiasında selefi Talisca’yı arayanlar vardır ve bu doğaldır ancak Talisca ile Ljajic’in birbirinden çok farklı oyuncular olduklarını söylememiz gerekiyor. Talisca, “Top Class” takımlara karşı dahi maçın yıldızı olup size galibiyet kazandıracak bir yetenek. Ljajic belki bu ölçüde yetenekli değil ama Adem yıldızlaşmışsa bilin ki yalnız kendisi değil takım da onunla birlikte parlamıştır. Bu nedenle zorunlu opsiyonun kullanılıp, Ljajic’in kadroya katılması sanıyorum bütün Beşiktaşlıları mutlu edecek.
Burak Yılmaz’ın Rizespor tribünleriyle çekişmesi ve attığı gol sonrası girdiği diyalog, Güven Yalçın için de unutulmaz bir maç oynanmasına vesile oldu. Ve hep birlikte gördük ki, kanat forveti olarak değerlendirildiğinde sürekli ortaya kayarak oynayan Güven, meğer esas mevkisinin özlemini çekiyormuş. Yaptığı hat-trickte üç vuruşu da usta işi ve Burak Yılmaz gelene kadar özlemini çektiğimiz işler. Madem önümüzdeki yıl takım gençleşecek ve maaş yükü açısından daralacak o halde Güven’in de kadroda bulunması elzem. Yazımızın son bölümünde şimdilik pek kimselerin farkına varmadığı ve bu sezon haksız yere menfi eleştiriler aldığına inandığım Medel’den bahsetmemiz gerekiyor. Eğer Beşiktaş son maçlarında teknik heyetin gerekli gördüğü anlarda üçlüye/beşliye rahatça dönebiliyorsa; bunu stoper mevkisini de verimli oynayan, kaymaları bilen ve ayağı nispeten düzgün Medel’in varlığı sayesinde yapabiliyor. Şahsi fikrim şu, eğer takım önümüzdeki yıl Guti’ye emanet edilirse, Medel sunduğu taktik varyasyon rahatlığı nedeniyle kadronun vazgeçilmezlerinden biri olabilir.

Cem Top

About