Son haftalardaki formuyla şampiyonluk yarışına dâhil olan Beşiktaş, evinde kalan 3 maçtan ilkinde Ankaragücü’nü ağırladı. Zevkli ve çekişmeli geçmesi beklenen maçın ilk 45 dakikası Beşiktaş açısından karabasanlar karmasıyla oynamak gibiydi. Zaten devre sonunda istatistikler ekrana geldiğinde; pas isabetinden şuta, topa hâkimiyetten ceza sahasında topla buluşmaya kadar neredeyse bütün alanlarda konuk Ankaragücü’nün üstünlüğü göze çarpıyor, bir tek skorda Beşiktaş’ın 1-0 önde oluşu dikkat çekiyordu. Lafı uzatmaya gerek yok, skorun sebebi de Burak Yılmaz’dı. Bir hızlı akında bireysel becerilerini konuşturdu ve birinci sınıf bir vuruşla üstünlüğü takımına getirdi. Burak Yılmaz’ı yok sayan ve geçmişteki hataları nedeniyle ipe çekenler kusura bakmasın ama yerinde örneğin Negredo olsa kulüp çoktan önümüzdeki sezonun planlamasını yapmaya başlamıştı bile.
Gelelim kritik derbi öncesi dikkat çekmemiz gereken konuya, oyuncu psikolojisine. Ankaragücü karşısında çok net şekilde görüldü ki, skor 2-0 olana kadar takım şampiyonluk yarışının sinirsel yükünü çekmekte epey zorlandı. Ayrı tutabileceğimiz isimler; Vida, Atiba, Gökhan Gönül ve Burak Yılmaz. Bilhassa Dorukhan ve Güven gibi gençlerin performansları her zamankinin epey altındaydı. Bu durumu direkt yaşla bağdaştırabilir miyiz bilemiyorum çünkü ligin en yaşlı kadrosu Başakşehir de son haftalarda kontak kapatmış vaziyette. Belki “uluslararası tecrübe” aradığımız doğru tamlama olabilir. Bu nedenle Türk Telekom Stadı’na gitmeden evvel hafta içi Beşiktaş teknik heyetinin bu konuyu da enine boyuna düşünerek akılcı bir kurgu ve kadro oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Rakip sahada derbi atmosferi psikolojik açıdan yeterince zorlayıcı iken, bunun bir de düğümün çözüleceği son haftalara denk gelmesi ve iki takım açısından da hayati öneme sahip olması futbolcuların üzerine binen yükü bir kat daha arttıracaktır. Geçtiğimiz hafta da değindiğim gibi Medel’in sezonu kapatması sonrası savunma varyasyonları kısıtlanmış durumda. Bu meyanda Adriano’nun belki Caner’le önlü arkalı oynaması gündeme gelebilir ki, bu da pas yüzdesinden taviz verip, “uluslararası tecrübe” bakımından güçlenmek anlamına gelecektir. En azından üzerinde fikir jimnastiği yapmaya değer.
Karşılaşmanın ikinci yarısında oyuna dâhil olan isimlere baktığımızda Kagawa, Adriano ve Quaresma’nın isimlerini görüyoruz ki, ben bu noktada Kagawa’ya özel bir parantez açmak istiyorum. Beşiktaş kariyerinde sadece 387 dakika forma giymesine karşın 3 gol, 2 asistle takıma hatırı sayılır bir etki yapan Japon futbolcunun şartlar zorlanarak kadroda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Adem Ljajic’in formu ve katkısı Kagawa ismi üzerinde soru işaretlerinin dolaşmasına neden olsa da bu maçtaki istatistikleri çok şey anlatıyor. Sahada kaldığı 26 dakikada topu topu 12 pas denemesinde bulunan Japon futbolcu; bunlardan 1 asist, 2 şut pası çıkardı. %84’lük pas isabetinin yarıya yakını kanat değiştiren uzun menzilli adrese teslim toplar. Bu da takım üzerindeki baskının azalmasına, rakip takımın toplu halde mesafe kat etmesine ve yerleşim yanlışlarına düşmesine yol açtı. Benim gibi “İyi futbol iyi futbolcularla oynanır” mottosuna inananlardansanız, Ljajic’in zorunlu opsiyonu dışında Kagawa’yı da takımda tutmamız gerektiği konusunda benimle hemfikirsinizdir. On numara özellikli iki oyuncu lüks müdür değil midir tartışılır ama sezon başı kampı yiyecek Kagawa, Türkiye liginde dengeleri değiştirecek bir futbolcudur. Ona şüphe yok.
Cem Top