seviyorum. hem seviyorum hem deli gibi özeniyorum beşiktaş'a.
tuttuğum takımın politik sebeplerden veya değil; şahsi meselelerden veya değil; sportif meselelerden veya değil, günde 30 kere gündeme gelmesinden, topun ağzına konulmasından ya da mağdur edebiyatı olimpiyatlarından, güç savaşlarından, atışmalardan, gözdağı vermelerden, çirkin üsluplardan çok sıkıldım. ben bir futbolseverdim, şimdi olan biten her şeyden tiksinir oldum. midenizin almayacağı olaylar, sataşmalar, manşetler... paranın, dolayısıyla da gücün ve egonun girdiği, bu üçünün sözü geçtiği her yerde bu kaos ortamı var bu ülkede. sporda bile varsa, insanların eğlencesi ya da en büyük tutkusu, keyfi olan futbola kadar uzandıysa zaten gerisini hiç düşünmeyelim. ve işin kötüsü yayıncısından spor yorumcusuna, yöneticilerden başkanına, birtakım futbolculara kadar bu işin içinde olan herkes bu kaos ortamını bilerek körüklüyor, bu ortamdan nemalanıyor. (tanıdık geldi değil mi siyasetten?) futbolun bizim çocukluğumuzdaki o efsane çekişmesi bitti yok oldu, geriye çocukluğunda sevgi yüzü görmeyen problemli bireyler tarafından yönetilen kulüpler, işin kötüsü "köklü" olan ama ne hallere düşen o kulüpler kaldı.
bunu neden beşiktaş başlığının altına yazıyorum, çünkü beşiktaş bana hala çocukluğumdaki o futbol ortamını hatırlatabiliyor. hani "duruşu asaletinden" diyorlar ya, o duruş da asalet de bi tek beşiktaş'ta kalmış. bunu derken tabii ki sözde üç büyük kulübü kastediyorum, bu üçünü kıyaslıyorum, diğer bütün takımlarımızı tenzih ediyorum.
nedir o asalet? özetle, amiyane tabirle: çirkinleşmemek ve çirkefleşmemektir. çirkinleşmek ve çirkefleşmenin ne olduğunu, fenerbahçe'nin de galatasaray'ın da "birbirimizle sidik yarıştıracaz" diye düştükleri halleri artık uzun uzun tekrarlamama gerek yok heralde******; zaten düşürülen o haller yüzlerce binlerce entry ile taraflı-tarafsız yazılıp çiziliyor buralara. zaten görüyoruz, duyuyoruz, okuyoruz; anlayabiliyoruz, farkedebiliyoruz.
onun yerine diyeceğim o ki, özetle ve amiyane olmayan tabirle: çirkinleşmemek ve çirkefleşmemek eşittir beşiktaştır.
beşiktaş, hepimizin özlediği ve aslında çok istediği o malesef mazide kalmış spor ahlakı ve "racon"u ile günümüz futbol anlayışını ve koşullarını en iyi şekilde dengeleyen, ve bunu camiasından taraftarına en iyi şekilde sergileyen büyük istanbul kulübüdür.
beşiktaş istese bile çirkinleşemiyor, olmuyor yani. geçen fikret orman'ın bir haber sitesinde fevri anında çekilmiş bir fotoğrafına denk geldim, neredeyse gülecektim, o derece çirkinleşemiyor yani fikret orman. o an dedim ki içimden: "işte beşiktaş'a hakikaten başkan olmak budur arkadaş!". turnayı gözünden vurmak budur. ne mutlu ki beşiktaş turnayı gözünden vurmayı en iyi bilen kulüplerimizden. (biri hariç. evet evet bildiniz aynen, o hariç.) bir rakip takım taraftarı olarak, fikret orman denince her zaman iyi niyetli ve gentilmen biri beliriyor kafamda, bu algıyı yaratmak sonuçta onun elinde olan bir şey. bunu başarabildiği için kendisine daha nice uzun ve başarılı yıllar diliyorum.
öte yandan;
beşiktaş'ın hataları olmamış mıdır? hakkında soruşturmalar açılmamış mıdır? küfür etmiş, "sahalara yakışmayacak cinsten" hareketlerde bulunmuş futbolcuları ya da taraftarları olmamış mıdır? kötü futbolla taraftarının hiç mi tepkisini çekmemiştir? kendisine yakışmayan futbolla mağlubiyetler hiç mi almamıştır? maç vermemiştir, maç almamıştır; maç verilmemiştir, maç alınmamıştır? doldur-boşalt, doldur-boşalt hareketlerle ya da transferlerle hiç mi tam bir "tüpçü" mantalitesiyle yönetilmemiştir?
ya da;
beşiktaş'a hiç mi "hata" yapılmamıştır? hakem hatasından veya değil, hiç mi hakkı yenmemiştir? kural hatasından veya değil, hiç mi yoluna engel olunmamıştır? sokaklara çıkıp kendilerine "beşiktaşlıyız" diyen insanlar hiç mi rakip taraftarın canına kastetmemiştir? tribünlere çıkıp "beşiktaşlıyız" diye geçinen insanlar, birilerinin galeyanıyla sahalara inip camianın ve beşiktaşlılığın adına leke sürerek, takımın gidişatını hiç mi etkilememişlerdir? fenerbahçe ve galatasaray için gazetelerin en "kallavi" sayfaları, manşetleri ayrılırken, beşiktaş'a hiç mi "üçüncü büyük" muamelesi yapılmamıştır?
bunlar olmuştur ya da olmamıştır. ama futbol budur, futbol böyledir. bu gibi durumlar dün de olmuştur, yarın da olacaktır. ve yine bu gibi durumlar, dünyanın her tarafında gerçekleşebilen durumlardır. tabii ki de biz keşke toz pembe bi ülke olsak da her yerimizden adalet, asalet falan aksa; ama it is the football, that is the football yani. something happened, everything is something happened in the football. but beşiktaş doesn't want to see the back, beşiktaş wants to see the front...
önemli olan haklıyken de, haksızken de kendini ifade edeceğin "üslup"tür. bu üslup bir zamanlar fenerbahçe'nin de galatasaray'ın da çok iyi bildiği bir "âdâb"tı. ama şimdi yok, bir şekilde yok edildi. öyle işlerine geldi, yok oldu gitti. bu üslubu koruyan ve kollayan çok şükür bir tek beşiktaş kaldı.
umarım beşiktaşlı da camia da artık kabak tadı vermeye yüz tutmuş bazı gövde gösterilerine şimdiye kadar hiç yapmadığı gibi bundan sonra da bulaşmaz. beşiktaş zaten gövde. gösteriye gerek yok. "fenerbahçe yürümesin, gövde gösterisi yapmasın" demiyorum; fenerbahçe başkanının haklı olduğu ve üzerine korkmadan yürüdüğü noktalar vardır. başkalarının pisliği itinayla örtülüyorken, aziz yıldırım'ın hakkında çıkan veya çıkartılan kararlar gözlerimize sokulurcasına ve topa tutulurcasına kamuoyuna "sunulmak" amaçlı değil "linç edilmek" amaçlı servis ediliyorsa, taraftar da korkmadan yürür. yine olsa yine yürürler. ama şunu anlamamız lazım ki, malesef bu yürüyüşlerimiz bizim avrupa'daki cezamızı kaldıracak falan çözümler değildir. demek ki nedir, bize başka çözümler gereklidir. fenerbahçe tuttuğum takım, renklerine gönül verdiğim kulüptür. fakat bir fenerbahçeli olarak, aziz başkan'dan 15 yıldır kulübe kazandırdığı icraatlar ve katettirdiği yollar kadar, bu bitmek bilmeyen zor günlerde ve yıllarda da kişisel olarak aynı ilerlemeyi sağlamasını ve soğukkanlılığını korumasını beklerdim. aksine, malesef bugün içine düştüğümüz durum kocaman bir kaos; üstelik atacağın her adımın, söyleceğin her lafın bu kaosu körükleyeceğini bile bile. üslubun düzgün olmazsa, sen onu bunu "susturacam, paylıyacam, suçsuzluğumu ispatlayacam" derken anca bizleri üzersin camiayı ve takımı düşürdüğün halinle. sen koskoca aziz yıldırım'sın, sana "hakkını arama" demiyoruz ki; ama sen bi barcelona başkanı da değilsin; o koltuğu bırakabilip "fenerbahçe'nin adını bu işe karıştırmayım" demedin. takımın da kaptanı işte sayende alex gibi bi efsaneden sonra anca emre gibi bi adam falan filan öf...
dilerim ki beşiktaş yarın bir gün türkiye ligi'nde (bu federasyonla işi zor olsa da), uefa'da, şampiyonlar ligi'nde camiasına ve türk futboluna başarılar kazandırdığında bu asaletini korumaya devam etsin. bundan şüphem yok, ama bir fenerbahçeli olarak sonuna kadar diliyorum ve bizi utandırmasını istiyorum. galatasaray gibi kendini bozarak ne oldum ben böyle delisi olmasın. koskoca ülkenin tek en büyük başarısı bir adet uefa birinciliği, onun da üzerinden 10 küsür yıl geçmiş (vay arkadaş o kadar olmuş mu), bikaç çeyrek final-yarı finalden başka hiçbir atraksiyon olmamış, hala "ben şu kadar avrupa kulübü yendim.", "ben şampiyonlar ligi'nde çeyrek final oynadım.", "benim uefa kupam var.", "ben uefa'da yarı final oynadım"... yav he he.
büyüklük başarılardan, kupalardan ibaret olsaydı o zaman türkiye'de kulüp kalmazdı.
büyüklük başarılardan, kupalardan ibaret değildir...
beşiktaş "büyük"tür.
o benim için çok değerli bir rakip, hayallerimdeki büyüklüğün sahibi takımdır.
hem seviyorum hem deli gibi özeniyorum beşiktaş'a.
edit: aslında yazıya dokunmak, ilk halini bozmak istememiştim, ama fikret orman'dan bahsetmeden olmaz diye düşündüm ve o kısmı ekledim. onu ekleyince tutamad
ım başka cümleler de yazdım. konu beşiktaş olunca yazdıkça yazdım. beşiktaşlılardan gelen mesajların hepsine ise ayrıca çok teşekkür ederim, ama gördüğünüz gibi bu sizin büyüklüğünüz.
Bilgi: Ekşisözlük Beşiktaş başlığından alınmıştır.